Hayatımıza giren her teknoloji, hayat düzenimizi bir şekilde değiştirir. Bazen kökünden, bazen kısmen.
Buhar makinesinin icadından başlayarak “insanlık durumu”, hızlı bir değişim göstermiş, elektriğin icadı, dijital teknoloji ve bu gelişmelerle paralel yürüyen tıbbın teknolojikleşmesi, insanların hayatında geriye döndürülemez bir değişim inşa etmiştir. Mesela bendeniz bu yazıyı yazarken Avusturalya’da kanser tedavisi gören, tedavi esnasında çene kemiği tamamen eridiği için sokağa ancak maskesi ile çıkabilen bir kadının haberi vardı. 3D teknolojisi ile kadın için çene kopyalanmıştı ve kadın çok mutlu idi.
Kopyalamalar, klonlamalar, yapay zekâ... Romanlardan sinemaya, bilimsel kitaplara kadar dünyanın gündemi “geleceğin nasıl geldiği”ne kilitlenmiş durumda.
Maalesef ülkemiz basit ve seviyesiz programlarla ya da bireylerin hayatını doğrudan ilgilendirmeyen konularla (50 bin defa Kaşıkçı cinayetini tartışmak mesela...) kamusal iletişim vaktini heba ediyor. Neyse ki yavaş yavaş bilimsel ve entelektüel tartışmalar için internet yayıncılığı üzerinden umut verici gelişmeler de yaşanıyor.
Yapay Zekâ’dan (YZ) GYZ’ye (genel yapay zekâ) geçilip geçilmeyeceği Batı’da ütopya/ distopya romanları ve bu romanlardan sinemaya aktarılan filmlerle tartışılıyor. Sadece filmler değil diziler de çok çarpıcı. BBC yapımı olarak başlayan Black Mirror mesela. Sezonda seyredilen dizinin üzerinden üç vakit geçmeden “Black Mirror sahnesi gerçek oldu” haberleri ile karşılaşıyoruz.
Eşi benzeri daha önce yaşanmamış haberler, “Bu bir Black Mirror bölümü değildir” gibi manşetlerle çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde yanlış hatırlamıyorsam Hollanda’da işten kimin çıkarılacağı, kovulacağı çalışanların oyları ile seçildi/kararlaştırıldı mesela. Kişilerin takipçi sayıları üzerinden “değer kazandığı” Black Mirror bölümü önce Çin’de, sonra bütün dünyada “takipçi ekonomisi” olarak yürürlüğe girdi.