PISA 2015 sonuçları açıklandı. Böylece kendimizin ne kadar
gerisine düştüğümüzü dünya alem görmüş oldu.
Çocukların eğitimi idi, anlama kapasitesi idi, problem çözme
kabiliyeti idi, sorgulayan merak eden zihniyetti, diye en fazla on
beş gün bir iki köşe yazısına, bir iki ekran tartışmasına tanık
oluruz.
Sonra. SONRASI gelsin popüler tüketim kodları ile harmanlanmış
gençlik haberleri...
Herkesin kendine göre bir “makbul gençlik”i var.
“Makbul gençlik”in ne düşündüğünü, nasıl düşündüğünü ya da
düşünemediğini dert eden var mı? Gençlerle göz hizasından iletişim
kurmaktan korkmayan kaç kişi var?
Yazarlar okullara çağrılır mesela. Yazar konuşmasını yapar, bir iki
iltifat cümlesi, sizin aranızda olmaktan çok mutluyum klişesi.
Sonra öğrencilerin hocaları tarafından ellerine tutuşturulmuş
soruları bir türlü soramaması. Soranların cevabını hiç merak
etmediği soruları, sormuş olmak için sorması.
Sonra...
Sonrası yazarın kitaplarını imzalama seremonisi. İmzanın ne önemi
var?
Düşüncenin ebesi sorulardır der Sokrates. Hangimiz bir çocuğun,
gencin içindeki düşünceyi doğurtmak için sorular sormasına,
sorduğumuz sorulara cevap aramasına tahammül ediyoruz ki...
Gençlerden ödümüz kopuyor. Şimdiki gençler harika deyip kendi
kapasitesizliğimizi saklamaya çalışıyoruz.
Hangi gençler? ŞİMDİKİ GENÇLER...
Herkesi aynı yere rahatlıkla sığıştırabileceğimiz kategoriler yok.
Gençlik, yaşlılık, kadınlık , erkeklik, çocukluk...
Biyolojik olarak elbette kategorik ayrım mümkün. Ama hal ve
tavırları, ideal ve istekleri, sorumluluk ve özgürlüğü dahil
ettiğimizde her kategori eksik kalır.
Günümüzün gençleri böyle davranıyor, günümüzün gençleri bunu
seviyor. Günümüzün gençleri şöyle, böyle.