Bazen gençlerin “her şeye geç kalmışlık” duygusu altında aşırı bitkin düşüşüne tanık oluyorum. 22 yaşındaki bir genç kız “Sizi okumak için çok geç kaldım” demişti Üsküdar Kitap Fuarı’nda. Oysa kendisiyle “tam da vaktinde” tanışmıştık.
Seçenekler çoğaldıkça insanlar seçmediklerine geç kaldığını düşünüyor ya da yanlış olanı seçtiği için vaktinin boşa gittiğini. Bu marketten alınan bir paket nohut, henüz tanışılan birisi ya da henüz haberdar olunmuş bir kitap için dahi böyle.
Bendenizi en çok ilgilendiren kısım, elbette mesleki olarak bir kitaba geç kalmış olmak bahsi. Rakamların dünyasına hapis olduğumuz için iyi olanı, doğru olanı sayısal performanslarda arıyoruz. Kitap okuyanların değil, okuduğu kitapların fotoğrafını çekip paylaşanların dünyasında elbette “o kitabı herkesten önce okumak” önemli. Henüz yaz bitmemişken kış sezonunun en iddialı parçalarını o sıcağa rağmen sırtına geçirip dolaşanlarda olduğu gibi bazıları “ilk olmayı, birinci olmayı, herkesten öne geçmeyi” aşırı önemser.
Hâlbuki kitabı herkesle birlikte ya da herkesten önce okumanın bir önemi yoktur. Önemli olan bizim o kitabı nasıl okuduğumuz ve okuduktan sonra onunla ne kadar birlikte...