“Bir soğuk yel eser/ Üşür ölüm bile” diyen şairin, Ülkü Tamer’in toprağa verildiği gündü galiba. Sanki ölüm yaşlılara yakışırmış ve yaşlılar üşüye üşüye ölüme gidermiş gibi, birbirine yaslanarak yürüyen o yaşlı karı-kocayı görünce, telâşımı onların telâşına uydurup birkaç dakikamı onların birkaç dakikasına yoldaş ettim. Ne ki onlar bunu hiç fark etmedi. Yolun karşısına geçmeye çalışıyorlardı. Adam, “Bak şurada da bir gelinlikçi var” dedi. Adres arıyorlardı galiba. Belli ki adresi veren, köşede gelinlikçi var ya da gelinlikçinin tam karşısındaki sokak diye tarif etti.
Yaşlı adamın, “Bak şurada da bir gelinlikçi var” cümlesini duyan 18-20 yaşlarındaki dört genç, “Helal olsun amcaya da teyze de!” nidalarıyla gülerek geçtiler yanımızdan. Karı-koca gençlerin kendilerine güldüğünü, gelinlik satın almak için vitrin bakmaya çıktıklarını ima ettiğini neyse ki anlamadı. (Ya da anlamanın yükünden azat olmak için gençlerin yaşlılarla iletişim kurma bahsine hiç girmemeyi mi temrin ediyorlardı?)
Gelinlikçi mağazaları üzerinden yol tarifi veren, caddeye hiç bakmamış olmalı. Çünkü burada gelinlikçiden başka bir şey neredeyse yok.
Yaşlı karı-koca yolun karşısına geçmek için bekliyor lakin kırmızı ışık bir türlü yanmıyor. Butonu görüyorum. Demek ki butona basmadılar deyip butona basıyorum. Tam o sıra yaşlı adam, “Merhabalar efendim. Ne güzel tesadüf” diyen arkadaşı ile selamlaşmak için, dakikalardır yanmasını beklediği yeşil ışığı unutup ya da arkadaşına hürmeten unutup, eşine “Selami bey, 17 yıl Sümerbank’ta birlikte çalışmıştık hani” diyor.
Işık yandığına göre yanlarında dikilmemi haklı çıkaracak bir bahanem kalmıyor. İşim yolun bu tarafında olduğu halde, karşıdan karşıya geçecek kimse olmayınca, sanki o yaşlı insanlara madem sohbet edecektiniz niye düğmeye bastınız, düğmeye bastınız o halde hadi geçin şu yolu diye bağıracak sürücüler olur korkusuyla, karşıya geçiyorum.
Karşıya geçiyorum ama aklımda yaşlı adamın arkadaşını tanıtırken sarf ettiği o cümle: “ 17 yıl Sümerbank’ta birlikte çalışmıştık.”