Bu köşenin daimi okuyucuları bilirler ki bendeniz yazısını
yayınlayıp kenara çekilenlerden değilim. Yazdığım yazı nasıl
okundu, hangi açıdan takdir hangi açıdan tekdir gördü daima merak
ederim. Samimi olarak dile getirilmiş her türlü tepkiyi ciddiye
alırım.
Velhasıl Çarşamba günü yayınladığım yazıya gelen eleştiriler ve
mektuplar üzerinden bugün imece usulü sosyolojimize başlıyoruz.
Gençlerin sorunlarını en iyi onların kelimeleri üzerinden
kavrayacağımıza inanıyorum.
Buyurun:
Selamun aleyküm fatma hocam,
Size hocam diyorum çünkü öğrenciliğimden bu yana yazılarınızı
okuyorum. Büyüdüm öğretmen oldum. Şimdi yazılarınızı, Nihayet'i
öğrencilerimle birlikte okuyorum.
Etrafımı gözlemlemeyi severim. Allah nasip etti bir bebeğimiz oldu.
Bebeğimizle birlikte nur topu gibi bi kafa karışıklığımız.
Gördüklerim, okuduklarım, bildiklerim, duyduklarım bir de farkında
olmadan öğrendiklerim var. Niyetimi tashih etmeye çalışıyorum her
zaman. Ama niyetten saptıran çok şey var etrafımızda. Herkes
herşeyi o kadar biliyor ki kendimi cahil hissediyorum.
Bebeğimiz ne yemeli/ ne içmeli/ ne giymeli/ nerde oynamalı/ hangi
oyuncaklarla, hangi zamanda oynamalı... Herkes bu soruların
cevabanı bulmuş da bir ben kalmışım bihaber.
Mükemmel çocuğu yetiştirme konusunda bir yarışa girişmişiz, freni
patlamışcasına gidiyoruz. Herkes en iyi olma derdinde. Bu yarış
sadece dost meclislerinde sınırlı değil. İnsanlar bilhassa kadınlar
bloglar sayfalar kuruyor “anne” sıfatı üzerinden oyuncu,
bağırmayan, kitap kurdu, hassas, öğretmen. Liste uzar gider. Çıkış
noktaları farklı hassasiyetler olsa da, gidiş yolları ve
varacakları nokta aynı gibi…
Dünyanın tek merkezi var o da benim çocuğum anlayışı canımı
sıkıyor. Annemi düşünüyorum mesela, beş çoçuğunu büyütürken akşama
nasıl iş yetiştiririm derdinden öteye geçebilmiş midir?
Tüm dünyası ben olmuş muyumdur ya da kardeşlerim? Zannetmiyorum ve
de böyle olmadığı için mutluyum.
Ben ne yapacağım? Bu kadar çocuk bu kadar zulme maruz kalırken
çocuğumu pamuklara mı saracağım, geceleri etkinlik düşünüp,
sabahları o etkinliği yapıp/yaptırıp, öğlenleri oynayıp/oynatıp,
akşam netten sayfa sayfa paylaşacak mıyım?
En en en anne yarışına girecek miyim?
Zekamı, anneliğimi sergileyip egomu mu besleyeceğim?
Bunları yapmayınca eksik anne gibi hisseden tarafımı ne yapacağım?
Yemek yaparken bile evladımın zamanından çalıyormuşum hissini? Ya
hakkına giriyorsam ya bloger annelerin yaptığı doğruysa ?
Dedim ya kafam karışık, ziyadesiyle karışık.