Son yıllarda giderek artan bir şekilde birbirine taban tabana zıt iki tepki ile karşılaşıyorum. “Çok kötümsersiniz Fatma Hanım” ya da “Pardon siz ne kadar iyimsersiniz böyle, hayat size güzel tabii!”
Şaşırtıcı olan şu: Bu iki farklı tepki, aynı yazıya geliyor.
Nasıl oluyor da aynı kelimeler, aynı cümleler, bazı insanlarda kötümserliğe maya çalıyor da bazı insanlarda “Bunun tuzu kuru” yargısına meydan veriyor.
Yukarıda okumuş olduğunuz cümleleri kuranlar, içindekini sızdırarak okuyor metinleri. O kimlere kızıyorsa sizin de onlara kızmanız, o hangi olayları gündemine alıyorsa sizin de o olayları gündeminize almanız gerekiyor.
Olayları gündeminize almanız yeterli değil, o şahsın istediği gibi, onun bakış açısı ile ve nihayet ona “Ben düşündüm, yazmak size düştü elbet” yargısını verdirecek şekilde YAZMANIZ gerekiyor.
Gazeteler ve dergiler matbu olarak okunurken, okuyucu ile yazarın paylaştığı ortak bir atmosfer vardı. Metinlerin dijital ortama taşınması ile birlikte yazar ile “beğenici”nin buluştuğu atmosfer, yağmuru, fırtınayı, kızgın güneşi içeri alan delikli, yamalı bir çadıra dönüştü. Kimin nereden ses vereceği meçhul. Artık yazar okuyucusunun eleştirilerine değil, “okumayıcı”nın/“beğenici”nin hakaretlerine dayanmak zorunda.