I-
Çöküş dönemlerine eşlik eden en kötü partner lükstür.
Yoksulluk ile lüks acıdır ki aynı dönemin iki ürünüdür.
Şaşırtıcı bir şey yoktur aslında, başkalarının hakkını gasp
edenlerdir kendisini en ziyade lüksün tuzağında kıvranır
bulanlar.
Başkalarının hakkını gasp etmek sadece paralarını pullarını ele
geçirmek, kolay yoldan para kazanmak ile alakalı değildir. Aynı
zamanda başkalarının ilgisini ele geçirmeye çalışmak da bir hak
ihlalidir.
Toprağı bol olasıca Schopenhauer, lükse düşkünlük ile özgüven
eksikliği arasında bağlantı kuran şu cümleleri ile yaşadığımız
günlere erken bir dipnot düşmüş adeta:
“Bizim hastalıklı bir hassaslıkta olduğu için sık sık hastalanan
tüm özgüvenimizin, tüm kibirliliğimizin ve iddialarımızın ve aynı
zamanda da tüm gösterişimizin ve böbürlenmemizin temelinde
başkalarının görüşü yatmaktadır. Lüks, bu endişe ve düşkünlük
olmadan, olduğu şeyin onda biri bile olmazdı.”(Aforizmalar,s
55)
Az gelişmiş ülkelerin bireyleri “desinler” kültürünün
taşıyıcılarıdır.
Özgüveni tam olanlar “alemin ağzı torba değil ki büzesin“ diyerek
yolunda yürümeye devam ederken, başkalarının bilincinde yer işgal
etmeye çalışanlar “desinler”, arzusuyla her şeyin en iyisini, en
pahalısını tüketmeye, kullandığı her nesneyi başkalarının gözüne
sokmaya çalışır.