-I-
Çocukluğumda, pazar yerlerinde boynuna teyp asıp dolaşan, teypten gelen sesin anlattığı hikayenin matbu halini “destan” diye on kuruşa satan adamlar olurdu.
Bir babanın üç çocuğunu ekmek bıçağı ile doğradığını anlatırdı cızırtılı ses, hikayeyi duyar duymaz, neden neden diye yere çöküp ağlamaya başlardım. Manzara hiç değişmezdi. Ben oracıkta ağlarken bazıları on kuruş verip, tek yaprak teksir ile çoğaltılmış “destan”ı satın alırdı.
Rahmetli büyükannem beni susturmak için “yalan onlar” derdi, “para kazanmak için yapıyorlar”.
Para kazanmak için “uydurulmuş” onca kirli yalan içimi iyice ezerdi, hele hele “yalan destan”ları alanları hiç anlayamazdım.
Büyükbabam Tercüman Gazetesi okuduğu için 3.sayfa haberleri girmezdi eve. Komşumuzun genç kızı Günaydın Gazetesinin Saklambaç ilavesindeki fotoromanlara meftun idi. Ben onların evine gidince Saklambaç’a değil, Günaydın gazetesinin 3.sayfa haberlerine, gözlerine bant çekilmiş kadın fotoğraflarının altındaki haberlere odaklanırdım.