Uğur Mumcu “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak" tanımını en ziyade Nazlı Ilıcak'a borçlu olmalı. Çünkü Ilıcak mevcut fikrini, “bilgilendirmek" yoluna gitti daima.
1980'li yıllarda TRT ekranlarında Nazlı Ilıcak-Uğur Mumcu polemiğini seyredenler hatırlayacaktır.
Ilıcak, şöhretini, anlamadığı/idrak edemediği konuları hiç kimsenin benimseyemeyeceği kadar aşk ile savunmasını Uğur Mumcu ile yaptığı polemiklere borçludur. İkisi de iyi polemikçi idi ama Nazlı Ilıcak estetik olarak ekrana daima daha fazla yakıştı. Ekran en ziyade boşluğu ve hafifliği seviyor çünkü.
Nazlı Ilıcak fikriyle çocuk kalmış bir kadın. Gündelik olan ile tarihi olan arasındaki farkı kavrayamayacak kadar fikir işçiliğinden azade.
Halk arasında fikirsiz denen insanlar vardır, onların okumuş versiyonu. Akletme becerisi gelişmemiş ama çalışkan, hep çalışkan. Kırmızı kurdeleyi takmak için hazır.
Bir yerlere isyan ederken ettiği isyandan ziyade, birilerinin aferinine gark olmak için isyan etmiş gibi. Onun için hiçbir isyanını, hiçbir karşı duruşunu fazla önemsenmemiş biri olarak yaşadı. 'Evet'lerini 'hayır'a, 'hayır'larını 'evet'e çevirmekte hiç güçlük çekmedi onun için.
Sağcısından solcusuna Nazlı Ilıcak için açılmış bir kredi vardır: “Çocuktur, yapar" kredisi.
1980 sonrası Turgut Özal karşıtı olarak kalemini yapılandırırken; adını anmak yasak olduğu için Süleyman Demirel'den 'Bir Bilen' diye bahsediyordu. 'Bir Bilen' sıfatını öyle aşkla kullanıyordu ki, Demirel, “Bir bilen, hep bilen, en bilen" olarak yerleşiyordu zihinlere. Ama ne olduysa oldu, 1985 yılında DYP Genel Başkanlığı için Demirel'in desteklediği Cindoruk'a karşı TOBB Başkanı Mehmet Yazar'ı destekledi, Nazlı Ilıcak.
O, Mehmet Yazar'ı kazanacak diye desteklemişti ihtimal. Kaybederken kazanan olmayı tam o sıra keşfetti. Güçlüden yana olmayan, güçsüzün yanında saf tutan biri imajını o tarihte edindi ve ondan sonra her dönem yeniden başarı ile tazeledi.