Şehzadeler şehri Manisa’dayım. Aylardan mart değil de sanki nisan. Hafif yağmur, bulutların arasından saklanıp çıkan bir güneş. Mihmandarım Asiye Gül Çelebi Hanım ile Sipil Dağı'na çıkıyoruz. Belki atları görürüz diyor Asiye Gül Hanım. Atlar? Fatih Sultan Mehmed’in atlarını terbiye ettiği Sultan Yaylası’na doğru çıkarken, belki de atları görürüz cümlesi dilimde zikir oluyor. Belki de atları görürüz. Tabiatın bağrında, vahşi atları görmek ne kadar heyecan verici. Belki de atları görürüz. Belki de atları görürüz.
Zihinsel hız için atları metafor olarak kullanan Galileo geliyor aklıma. Tam o sıra, araba yokuş yukarı çıkarken sol tarafta atları görüyorum. Biri beyaz biri doru.
Sabahattin Ali’nin şiiri eşlik etmesin mi bu manzaraya, Benim meskenim dağlardır dağlar/şehirler bana bir tuzak/insan sohbetleri yasak/uzak olun benden uzak/benim meskenim dağlardır dağlar/kalbine benzer taşları/heybetli öter kuşları/göğe yakındır başları/ benim meskenim dağlardır dağlar/
Şiir şarkıya dönüşmüş, kulağımda Sezen Aksu’nun sesi.
İçimde şarkı devam ederken...Otomobil yokuş yukarı çıkarken... Bir bohçanın yanışı, dumanlar, Sipil Dağı’na kaçan insanlar geliyor gözümün önüne. Yangın imajı nereden yerleşti zihnime? Dinlediğim bir hatıra mı? Dün bizi gezdiren, Manisa’ya ve her türlü tarihi esere aşk ile bağlı sanat tarihi hocası Cengiz Gürbıyık’ın anlattıklarından hareketle mi zihnim böyle bir imajı inşa etti?
Galileo haklı, zihnim bir Arap atı kadar hızlı koşuyor.