-I-
Marmaray’da gördüm onu. Yenikapı durağından binmişti. Bilmiyorum neden, yüzü bana dönük olmamasına rağmen tedirginliğini anladım. Onca kalabalığın içinde vücut dili, mekana yabancı olduğunu kırk farklı dilde haykırıyordu sanki. Yanımdaki adam “Gel teyze otur” dedi. Bir “teyze”ye baktım bir de ona “teyze” diyene. Aralarında üç beş yaş fark ya var ya yoktu.
Oturdu “teyze” yanı başıma. Benim yanı başıma oturdu ama bana değil, kendisine teyze diyerek yer takdim etmiş olana sordu: “Bundan nerde ineceğim ben?”
Adam çaresiz baktı. Kadının sorusunu mu anlamamıştı, yoksa yolu mu bilmiyordu? Yüzünün tedirgin ifadesi her türlü cümleye “evet” demeye hazırdı. Ama cümle değil de bir soru ile karşılaşınca, hazırlıksız yakalanmış öğrenci psikolojisi ile sağdan soldan kopya istercesine vagondakilere baktı. Bakarken yavaşça, “teyze” hitabıyla yerini ikram ettiği kadının yanından uzaklaşıyordu.
“Nereye gideceksin?” dedim.
“Tuzla’ya” dedi.