“Sayın yazar, o cümleyi kurmayacaktın. Madem kurdun hesabını vereceksin!
Sizi tanımam. Bırakın bir eserinizi, bir yazınızı bile okumuş değilim. Bir cümleniz yetti zaten. Bu mektubu o tek cümleye muhatap olmuş birinin öfkesiyle yazıyorum. Kitabınızı okumadığım halde o tek cümlenizi, kahrolası cümlenizi nereden bildiğime gelince... Acele etmeyin, anlayacaksınız. Bu mektubu sonuna kadar okuma cesaretini gösterin.
Evet cesaret. Siz de felsefe okumuşsunuz. Ben de felsefe okudum. Bilirsiniz o vakit. Aristoteles erdemlerin başı cesarettir der. Cesur olun ve bu e-postanın tamamını okuyun. Bir defada anlamayabilirsiniz. Kendinize hak tanıyarak birkaç defa okuyabilirsiniz.
Cümle şu, yani sizin lanet cümleniz: “Çocuklar daima annelerindir.”
Hangi yazınızda, hangi bağlamda kurmuş olduğunuz umurumda değil. Bu cümleyi kurmuşsunuz, o vakit bu cümlenin bütün sorumluluğunu üstlenmeniz gerekiyor.
Yazdığım cümleleri yorumlayabilmeniz için size hayat hikâyemden bahsetmem gerekiyor. Makine mühendisiyim. (Hani biraz önce felsefe okudum demiştim? Okudum, makine mühendisi olarak tatsızlaşan hayatımı açık öğretim felsefe ve sosyoloji ile yenilir yutulur hale getirmeye çalıştım.) Eşim ile, yani eski eşim ile yurt dışında tanıştık.