Ramazan'da şehirlerin sokaklarında çalınan davulun anlamsız olduğunu bir kaç yıldır dile getiriyorum. Fakat ne zaman dile getirsem “geleneğimiz devam etsin” lobisi ile karşılaşıyorum. Üstelik oruç tutanlar sokaklarda davulcu istemez iken, “ille de geleneğimiz” lobisinin nostaljik davulcu takıntısını anlamlandırmakta bir hayli zorlanıyorum.
Bazıları gece derin uykusunda davulcunun tokmaklarının gürültüsünü hiç duymasa bile bir şekilde sokağından geçtiğini bilmenin emniyetine ya da hatırasına sığınmak istiyor belki de.
Hatıra ve davulcu bahsini Cemil Kavukçu’nun “Yalnız Uyuyanlar İçin” öyküsünden daha iyi anlatabilecek bir öykü bulmanın çok kolay olmadığını düşünüyorum.
Cemil Kavukçu “Yalnız Uyuyanlar İçin” öyküsünde davulcu ile oğlunu arayan, oruç ile uzaktan yakından alakası olmayan bir memuru anlatıyor.
Yalnız yaşayan, dışarı ile ilişkisi posta kutusunda faturalarla sınırlı olan anlatıcı, bir gün posta kutusunda “mahallenin resmi davulcusu" olarak el ilanı bastıran Hasan ve oğlu Davut Uyar’ın resimlerini görür.
İsim ve resim bilincinde bir yerlerde gizlidir.