Her ünlü ölümünden sonra Yunus Emre’nin şu dizelerinde donup kalıyorum bir müddet: Bir garip ölmüş diyeler/ Üç günden sonra duyalar/Soğuk su ile yuyalar/ Şöyle garip bencileyin.
Postmodern zamanlarda hiçbirimiz ölümden ibret almaya, kendi sonumuzu görmeye talip değiliz. Ama en çok da ünlü cenazelerinde ölüm kendinden başka her şeyin hatırlatıcısı oluyor. Kalabalığın içinde kameranın görebileceği bir yere yerleşmek isteyenler, tabuta sarılıp kameralara el sallayanlar, cenaze arabasında selfi çeken imamlar vs.
Geçen hafta Metin Uca’nın yakılmak istediğine dair vasiyetine rağmen cenaze namazının kılınması bazı dindarları, cenaze namazı kılınmasını protesto eden iki kişinin protestosu da bazı sekülerleri ÜZDÜ.
Hâl böyle olunca bazı okuyucularım Aslında O Ölmedi kitabıma atıfla bu konuda yazıp yazmayacağımı sordu, sosyal medya üzerinden. “Modernlerin arzu ettiği cenaze törenine kavuşmasını engelleyen nedir?” diye soranlar olduğu gibi, son zamanlarda bazı kesimlerde “yakılma modası”nın neden yaygınlaştığını soranlar da oldu. “Yakılma modası” tabirini kullanacak kadar yaygın bir yakılma talebinin olup olmadığından haberdar...