I-
Günlük konuşmalarımızda başkalarının eleştiriye ne kadar tahammülsüz olduğu konusunda konuşmayı çok seviyoruz.
Kim o başkaları?
Bizim dışımızdaki HERKES!
Biz kimiz?
Aynı istikamete doğru yürüyenler.
İstikamet neresi?
İşte bütün mesele burada kör düğüm oluyor.
Çünkü yola çıkanlar ile yolda olanların istikameti başka başka yönlere çevrili. Herkes kendi baktığı yeri kıble kabul ediyor.
II-
Yaşlıdan gence, fakirden zengine, asttan üste, kadından erkeğe, hepimizi tek bir paydada toplamak icap etseydi sizin tercihiniz ne olurdu?
Bu satırların yazarının tercihi “şikayet kültürü”.
Şikayet kültürü tek bir kişiyi bile dışarıda bırakmayacak kadar kuşatıcıdır yaşadığımız topraklarda.
Bu coğrafyada yaşayanların tek ortak damarı şikayet kültürüdür.
Yazarlar siyasilerin eleştiri kültürü olmamasından şikayetçi, kadınlar erkeklerin eleştiriye hiç tahammülü olmadığından şikayetçi, ergen anneleri çocuklarına gözünün üzerinde kaşın var bile diyemediklerinden dertli.
Meselenin çözümü için şikayet etmeyi bırakıp eleştirel bir tutum sergilememiz gerekiyor.
Eleştirel bir tavır ortaya koymak için önce kişinin kavrayışının yerinde olması gerekir. Kavrayışını bir mesafe üzerinden objektif bir şekilde dile getirmesi gerekir.
Fakat ne yazık ki en tahsillisinden en ümmisine kadar; eleştiri ile şikayet, küfür ile eleştiri birbirine karıştırılıyor.
Önce şu konuda anlaşalım: Hiç kimse yerli yersiz şikayetlere maruz kalmaktan, yazılı ya da sözlü olarak küfre maruz kalmaktan, aşağılanmaktan, incitilmekten hoşlanmaz.
Diğer taraftan eleştirel iklimin gelişmediği toplumlarda birey ve toplum ilişkisi geçişgenliğini yitirir. Toplumsal hayat için eleştiri kültürü şarttır. İyinin iyisi vardır ve liyakat ehlini seçecek olan eleştirel bakıştır.