Zamanın birinde ve dahi her zamanın içinde, talihine küsen bir adam vardır. Hikâyeleri dilden dile aktarılır, her aktarışın içine bir umut her umudun içine mücadele ve azim tohumu ekilir.
Bizim masalımızın talihine küsen adamı dilinde şikâyet, kalbinde nefret, dünyayı hem kendine hem cümle âleme dar eden, “Ağustos’ta denize girsem balta kesmez buz olur” diyen bir Hasan’mış. Onu, şikâyetin kuyusundan çıkarmaya beyhude uğraşanlar “Hasan, ha sen ha ben” diye başlarına gelenleri anlatıp bu başa gelenlerle nasıl yola devam ettiklerine dair tecrübelerini bölüşmeye kalkar, lakin söyleyenin sözü duvara çarpar, Hasan’ın kulağından geri dönermiş. “Benim talihim gibi talih kimde var!” deyip yüzünü duvara çevirir, ne doğan günden ne batan günden üzerine düşeni alır, her günü talihine küserek her geceyi talihine beddua ederek tüketmeye devam edermiş.
Hasan sadece talihiyle kavgalı değil, herkese dargın herkese öfkeli. Konu komşu, eş dost, uzak yakın köyler talihine küsen adamı hem talihi hem kendisi ile barıştırmak için her yolu denedilerse de sonuç nafile.
Derken günlerden bir gün, talihine küsen adamın köyüne bir bezirgân uğramış ve nice talihine küsen adamları talihi...