Olayları anlamak mı istiyoruz yoksa, akıntıya teslim olup akıntının içindeki kayıklardan birine binip; gelen dalgaları, fırtınayı umursamadan, olsun küçük ama bizim, işte teknenin içinde bütün arkadaşlar bir aradayız romantizmine sığınmak mı?
Kitleler için anlamak meşakkatli bir iştir, kitleye yön vermek isteyenler daima romantizm ve hamaseti tercih eder.
Kitlenin içindeyseniz, sağcı, solcu, milliyetçi, devrimci, İslamcı olmanızın pek bir anlamı yok.
Kitle anlamak yerine kendisine anlatılan “hikaye”lerden birine teslim olup o hikaye içinde yaşamanın konforuna sığınmak ister.
Kitle anlıktır ve daima acelesi vardır.
Her dönemde kitleler için tüketilebilen “tarih” tam da anlık ve acele ihtiyaçlara denk gelir.
Devamlılık için tarih bilinci şarttır. Ne ki, tarih bilinci ile “tüketilen tarih” arasında hiçbir geçişkenlik yoktur.
“Tüketilen tarih” bütün ideolojilerin tükenmez kaynağıdır. Her görüş, şimdi bulunduğu duruma meşruiyet kazandırmak için gerekli malzemeyi tarihin derinliklerine giderek bulur, istediği anlam için sağını solunu düzenler ve bugüne getirir.
Bağlamından koparılan “tarihi olay”lar taşıdığı anlam imha edilerek bugünün malzemesine “yapı taşı” olarak kullanılır.
Yapı taşı olarak kullanılan tarihi malzeme ibret bahsini dışarda bırakır. Geçmişten ibret alınmadığı için olaylar tekrar tekrar yaşanmaya, kol aynı yerden kırılmaya devam eder. Keşke Marx haklı olsaydı da olaylar birincisinde trajedi ikincisinde komedi olarak yaşansaydı. Hayır bizim coğrafyamızda trajedinin kapağı hiç kapanmaz.