Son yıllarda en ziyade sözlü kültürden yazılı kültüre devam eden tecrübeyi dijital kültür üzerinden nasıl devam ettirebileceğimiz üzerine düşüncemi yoruyorum. Bu, her birimizin boynuna borç olan bir yükümlülük esasında. Çünkü bizim kuşağımız hem tarım toplumunu hem modern şehir kültürünü idrak eden ve bu idrakine dijital kültürü ilave eden ilk ve son kuşak.
“İlk ve son kuşak” olmanın yükü altında değişende değişmeyeni, sürekliliği, hikayeler/öyküler üzerinden yakalamaya gayret ediyorum. Çünkü hayatı, hikayeler üzerinden anlamlandırmak bize sözlü kültürden kalan en önemli miras.
Çarşamba günü size Heinrich Böll’ün “İş iştir” öyküsünden bahsedeceğimi vaat etmiştim...
Öykü, savaş sonrası evine dönen askerin hayattan kopuşunu anlatıyor. Daha doğrusu hayattan koparılışını.
Anlatıcı “Karaborsacım artık dürüst bir hayat sürüyor” diye başlıyor. Onu, yani “karaborsacısını” farklı bir mahallede trafiğin yoğun olduğu bir dört yol ağzında bir büfede görür anlatıcı. Eski bir arkadaşı görmüşçesine mutlu olur. Eski bir arkadaşı...
“Önce sevindim; insan birinin tekrar gündelik hayatın düzeni içinde yerini bulduğunu görünce seviniyor. Çünkü o zamanlar, onu tanıdığım sıralarda durumu kötüydü ve kederliydik. Eski asker kasetlerimiz başımızdaydı, param olduğu zamanlar ona gidiyordum ve bazen konuşuyorduk, açlıktan, savaştan söz ediyorduk, param olmadığında ara sıra bana sigara veriyordu; sonra ben ona ekmek kuponlarını götürüyordum, çünkü o zamanlar bir fırıncı için taş kırıyordum.”