Ülker'in reklamı kötü bir reklam. Ürünün tanıtımı açısından kötü
(ürünü hiç tanıtmayacak kadar kötü), akılda kalması açısından kötü,
artistik zeka açısından kötü, hedef kitlesine söylediği alt metin
açısından kötü.
Reklam bu kadar “kötü” olunca, Ülker gibi marka değeri yüksek
küresel bir firmanın bu reklamı niçin yaptırdığını sorgulayanlar,
bu sorguda “subliminal” mesaj arayışına girmekte hiç
zorlanmamışlardır.
Ticari bir firma bu kadar kötü bir reklama ancak başka “idealleri”
açısından katlanabilir, önermesi ile yola çıktığınızda kullanılan
metinde o “idealler”i kolaylıkla tespit etmeniz mümkündür.
15 Temmuz'da FETÖ kalkışması değil de başka bir kalkışma yaşanmış
olsaydı, bu metinden o kalkışmanın kodları da çıkarılırdı. Kötü
metinler öyledir, bir okka turp nereye tutarsan tut işlevselliğine
sahiptir.
İyi metinler iyiliğin bütün mevsimlerini nasıl bünyesinde
barındırıyorsa, kötü metinler de mevsim normallerinin bütün
şiddetini bagajında taşır.
Peki firma yetkilileri reklam metninin kötülüğünü niye
göremedi?
Fark yaratma, dile düşme arzusu yüzünden büyük ihtimal. Değişik bir
şey yapmak istemiş, ses getiren bir reklama imza atma tutkusu ile 1
Nisan şakasını buluşturarak sosyal medyada çok konuşulacaklarını
düşünmüşlerdir.
Ülker, bir kaç yıldır promosyon olarak dağıttığı ajandalarda da
aynı şekilde “bu da ne böyle!” dedirten, ama estetik ve işlevsellik
açısından pek de verimli olmayan “işler” yapıyordu.
Ameller niyetlere göredir. Niyetleri gerçek oldu. Reklam ses
getirdi. Sorun şu ki her “ses” kalbe değen ses değildir. Her “ses”
aklın sesi değildir.