Bazı kitaplar kendi zamanlarının içine gelir. Bazıları zamanından evvel, bazısı zamanı geçerken...
Bazı kitaplar bütün zamanları peşi sıra sürükleyerek gelir.
Mustafa Kutlu’nun “Yoksulluk İçimizde”sinin kahramanı Süheyla meselâ. “Yoksulluk İçimizde” benim bütün zamanlarımın kitabı oldu. Her okuyuşumda kendi hâletiruhiyeme uygun olarak yeni bir bahsin içinde aktım.
Süheyla benim gençliğimdi. “Yoksulluk İçimizde”, gençliğimin kitabıydı. Benimle beraber nefes aldı. Benim tecrübelerimle yeniden, yeniden “okundu”.
Mustafa Kutlu’nun son kitabı “Sevincini Bulmak” romanını okurken -evet bu defa roman demek niyetindeyim- 1980’lerin Süheyla’sı ile 2000’li yılların Elif’ini, akademisyen Suna’sını mukayese ederken buldum kendimi.
Süheyla kendisine “hidâyet verilenlerden”di. Birden. Bir dünyadan vazgeçmenin tecrübesini yaşıyordu. Dünyadan vazgeçiyordu Süheyla, dünyanın içinde kendisini daha zengin kızlar için terk eden sözlüsü Engin vardı. Dünyasından vazgeçerken kendine varıyordu Süheyla. Kendine vardıkça biraz daha derine iniyordu. Süheyla’nın derinleri ferahtı, ışıksız değildi.