Artık sadece kafamız değil gönlümüz de bir hayli karışık.
Gönlümün karışıklığını düzene sokmama yardımı olurmuş gibi
dolapları yerleştiriyordum, bir yıl önce satıcının derviş yeleği
diye elime tutuşturduğu keçe yeleği katlarken, radyodan gelen
spikerin sesi ile altüst oldum:
“Gaziantep'in Şahinbey ilçesi, Akdere Mahallesinde yapılan sokak
düğününde, 50 kişinin ölümüne 100 kişinin yaralanmasına sebep olan
patlamanın ipuçları DAEŞ'i işaret ediyor. Olay yerinde canlı bomba
yeleğinin parçalarına rastlanıldı."
Elimdeki “derviş yeleğini" bırakıp “canlı bomba yeleği"ni
düşünüyorum.
Bir insan kendisiyle birlikte hiç tanımadığı, gözünün gözüne
değmediği, sözünün sözüne gelmediği, onlarca masum insanı niçin
öldürmek ister?
Her canlı bomba saldırısından sonra bu soruyu sorarken buluyorum
kendimi. Nasıl sorusu “canlı bomba"yı anlamamı mı sağlayacak?
Şair anlamak affetmektir diyordu. Anlamaktan korkmalıyım o
vakit.
(Sosyal bilimcinin birinci görevi anlamaktır oysa...)
Haberlerin dili her defasında bizi “nasıl"ın kapısına
bırakıyor.
“Niçin" e cevap aramaktan gittikçe uzaklaşıyoruz.
Sırf bu yüzden tv tartışma programlarını seyretmiyorum.
Ekran perhizi kolay. Ya hayat perhizi?
Bir düğün gecesinde ölen onlarca kişinin yasını nasıl
tutacağım?