İslam coğrafyasında, kardeş kavgalarının, ideolojik
kamplaşmaların ve çıkar hesaplarının hat safhaya ulaştığını
görmekteyiz. Fakat ilginçtir, bu toplumlara yön veren kişi ya da
kişilerin, sorunların çözümü noktasında bir adım dahi ileri
gidemediklerini görmekteyiz.
Bilindiği üzere, 1. Dünya savaşı sonrası İslam dünyası üzerine
çıkar hesapları yapılmaya başlandı. Kapitalist odaklar İslam
toplumlarının kaynaklarından önce kültürel değerlerini işgal etmeye
karar verdiler. Bu toplumları etki altına alabilmek için onların
fert fert öz benliklerinden ve kültürel değerlerinden koparılması
başkalaştırılması gerekiyordu. Kapılar ardında hazırlanan o senaryo
bizim mahallede gösterime girdiğinde ise her şey kökten sarsılmaya
başladı. Müslüman evlatları kendilerine yabancılaşmaya ve köklerine
sırt dönmeye başladılar. Bu toplumların başına getirilen liderler
ise kendileri olmakta ziyade küresel güç odaklarının emirlerine
amade olup, kendi dinamiklerine ihanet etmeye başladılar. İslam
toplumları kültürel kimliğini, dik duruşunu ve geçmişin içinden
süzülüp gelen bilgi ve birikimlerini kaybedip köleleştirildi.
Tarihin bağrında medeniyet inşa eden Müslümanlar, bağımsızlıklarını
kaybedip, yularını düşmanın eline kaptıran bir at misali hangi yöne
çekilirse o tarafa doğru yönelmeye başladılar. Bu durum sadece
siyasi bir yenilgi değil aynı zamanda kültürel bir yenilgiye de
dönüştü ve fertler kimliklerini oluşturmakta güçlük çekme
başladılar.
Bugün İslam toplumlarının en büyük sorunu güven sorunudur. Epey
zamandır savaş ve işgallerin odağı haline gelen bu toplumlar,
kendilerine olan güvenlerini kaybetmiş, batının kölesi haline
gelmişlerdir. Toplumun yetiştirdiği aydın, düşünür siyasetçi ve
sanatkarları ise soru sormaktan ya da çözüm üretmekten uzak kalıp
sessizliğe çekiliyor. Peki, neler yapılabilir?
İslam dünyasının lider, düşünür, aydın, âlim ve mütefekkirleri bir
araya gelip sorunların tespitini yapmak ve çözüme giden yollar
üzerinde istişare edip harekete geçmek zorundadırlar.
Geçmişte İslam dinamikleri, dünyayı nasıl algılamış, duygu düşünce
ve eylemlerini hangi eksen üzerinde sürdürmüşlerse bu günde aynı
çizgide hareket etmenin mümkün olduğunu bilmek zorundayız.