Tecrübelerimiz hatalarımızın içinden süzülüp gelen bilgi ve
birikimlerimizden oluşur. Tarihi doğru şekilde anlamak ve
yorumlayabilmek için geçmişte yaşanan olayları olumlu ve olumsuz
yanları ile okumak ve değerlendirmek zorundayız. Günümüzde yaşanan
sosyal ve kültürel yozlaşmaya karşı etkin bir önlem almak
istiyorsak, iki yüz yıldır yaşadığımız serüveni eleştirel bir bakış
açısı ile yeniden ele almak ve içinde bulunduğumuz şartlardan
kurtulmanın imkânlarını oluşturmak zorundayız. Aksi takdirde narkoz
yemiş bir hasta gibi beklemeye devam ederiz.
Bugün duyarlılık sahibi her Müslümanın şu üç soruyu kendilerine
sormaları gerekir:
1- Tarihi süreç içerisinde yapılan hataların bedeli bizi hangi
noktaya taşımıştır?
2- Parçalanmış aklımızın, asimile olmuş duygu ve düşüncelerimizin
sonucunda neleri kaybetme riski ile karşı karşıyayız?
3- Ontolojik güvenliğimizi sağlamak ve ümmet bilincini
oluşturabilmek için hangi formülleri üretebiliriz?
Bugün Müslümanlar sadece siyasi olarak değil düşünsel ve kültürel
anlamda da dağılmış ve kardeşlik bilincini yitirerek birbirleri ile
çatışmaya başlamışlardır. Bu durumdan kurtulabilmek için,
Müslümanların ümmet bilincini yeniden inşa edip kendi köklerine
dönebilecek bir bilince ulaşmaları gerekir. Bunun için siyasi
vizyon iktisadi bilinç ve adalet anlayışının merkezi bir noktaya
çekilmesi şarttır. Peki, yeni bir diriliş için neler
yapılabilir?
Müslümanların kendi kültürel değerlerine sahip çıkmaları ve
kimliklerini korumaları elzem bir ihtiyaçtır.
Sivil kurum ve kuruluşların yaşamlarını siyasi çıkarlara göre değil
mutlak doğrulara göre şekillendirmeleri ve toplumun sorunlarına
karşı yansız tahlillerde bulunmaları elzem bir ihtiyaçtır.
Siyasetçi, aydın ve kanaat önderlerinin toplumun sorunlarını
yeniden analiz edip çözüm metotları üretmeleri elzem bir
ihtiyaçtır.