Tolstoy’un “İnsan Ne ile Yaşar” adlı kitabında Çiftçilikle meşgul olan Pahom’un hikâyesine yer verilir. Hikayede Pahom yeterince arazisi olduğu halde daha fazla mülke sahip olmak istemektedir. Bu düşüncelerle yatıp kalkarken, uzaklarda zengin bir kişinin karşılıksız toprak verdiğini duyar ve hemen gider ve talebini dile getirir. Zengin kişi Pahom’a döner ve “sabah güneşin doğuşundan batışına kadar kat ettiğin bütün yerler senin olacak fakat bunun için güneş batmadan önce, yeniden başladığın yere dönmelisin, yoksa bütün haklarını kaybedersin” der. Pahom güneşin doğuşu ile başladığı yolculuğuna epey devam eder. Doğanın güzelliği karşısında kendini alamazken bakar ki güneş batmak üzere. Geri dönmesi gerektiğini hatırlar ve geri dönüp koşar adımlarla ilerlemeye başlar. Fakat takatı kesilmiştir ve olduğu yerde yığılır, bir daha kalkamaz. Zengin kişi, Pahom’un cesedinin başına gelir ve bir mezar kazdırıp onu buraya defneder. Sonra “bir insana bu kadar toprak yeter” der.
Günümüz insanının dünya ile kurduğu ünsiyet Poham’inkinden farklı değil. Sahip oldukları ile değil sahip olamadıkları ile meşgul olan insanlarımız daha fazla şey elde edebilmek için her şeylerini feda ediyorlar.
Kapitalist karaktere sahip kişi ya da kişiler, dünyayı ebedi kalabilecekleri bir mekân olarak algılayıp, biriktirme hastalığına tutuluyorlar. Hiçbir zaman kullanamayacakları eşyaları, harcamaya ömür yetiremeyecekleri para ve mülkü biriktirip diğer insanlar üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyorlar. Oysa ne kadar varız ki bu hayatın içinde?