Bugünün çocukları teknolojinin içine doğuyorlar. Doğal yaşamdan uzak yapay bir dünyaya açılıyor ve burada kendilerine bir yer edinmeye çalışıyorlar. Toprak, yeşil, deniz, doğa ve kendi türleriyle kucaklaşma imkânı bulamıyor ve yalnızlaşıyorlar. Bugünün çocukları sanal oyunlar oynuyor, sanal arkadaşlar ediniyor ve kendilerine sanal bir dünya kuruyorlar.
Geçmiş yıllarda çocuklarımızın oyunlarını işgal eden o sanal bebeği hatırlarsınız. Çocuk küçük bir oyuncağın tuşlarına dokunuyor ve elektronik bebeği yediriyor, giydiriyor ve onun ihtiyaçlarını karşılıyordu. Sanal bebekle iletişim kuran çocuk dünyadan kopuyor ve bütün ilgisini buraya veriyordu. Hayatı doğal haliyle yaşayan bizler bu oyuncağı hiçbir şekilde anlamlandıramasak da çocuklarımızın hevesini kırmayıp almıştık.
Eskiden annelerimiz evdeki materyalleri değerlendirir ve bezden bebekler diker, eskiyen ev eşyalarından oyunlar kurar ve çocuğun hayal gücünün gelişmesine yardımcı olurlardı. Çocuk hayatı olduğu gibi doğal haliyle tanır ve öyle yaşardı. Şimdi ise onların hikâyeleri siyah beyaz bir film gibi sadece hatıralarda kaldı. Ne ilginç!
Günümüzde çocuklar teknoloji ile iç içe büyüyorlar. Fakat sorun olan bu değil. Sorun olan erişkin, genç ya da çocukların bu araçları kontrolsüz şekilde kullanmaları ve yaşamlarının öznesi haline getirmeleridir. Bu sorunun açtığı yara toplumun bütün kesimlerince hissediliyor olmalı ki, artık sosyal medya okuryazarlığı projesi gündeme gelmeye başladı.