Mehmet Barlas Cumhurbaşkanlığı zirvesi ile AK Parti çevrelerinde revaç gören hakim görüşü ustaca özetlemiş: Liderini cumhurbaşkanı seçtiren siyasi hayattan silinmeye mahkûm oldu ülkemizde; AK Parti bu kaderi paylaşmamak için ‘partili cumhurbaşkanı’ formulünü hayata geçirdi…
”Yani” diyor bugünkü yazısında Barlas, ”Geçmişte ANAP’ın ve
DYP’nin yok olmak ile biten serüvenleri, artık AK Parti için söz
konusu olmayacak.”
Doğrudur, 16 Nisan’da yapılan referandumda kabul edilen anayasa
değişiklikleri arasında en âcil gündem maddesi ‘partili
cumhurbaşkanı’ idi; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yarın yapılacak
olağanüstü kongrede, geçenlerde üye kaydını yenilediği partisinin
başına da geçecek.
Cumhurbaşkanı partisinin başına geçince, seçime gidildiğinde aday listeleri üzerinde son sözü söyleme hakkına sahip olacağı için yasama organının (Meclis) büyük çapta onun kontrolü altında bulunacağını..
Anayasa değişikliği bütünüyle uygulamaya konulduğunda (2019’da) bakanları doğrudan atayabileceği ve idarenin başı olacağı için yürütme organının (hükümet) da cumhurbaşkanının güdümüne gireceğini..
Referandumla gerçekleşen anayasa değişikliğinin âcil uygulaması gereği yeniden oluşan 13 üyeli Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 4 üyesini doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın atadığını, 7 üyesinin de AK Parti ve MHP’nin aday gösterdikleri arasından seçildiğini, kalan 2 üyenin adalet bakanı ile müsteşarı olduğunu da not edelim…
Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak, devletin bütün organları üzerinde doğrudan veya dolaylı etkili hale gelerek ülkenin kaderine tam anlamıyla hükmedecek…
Bize özgü, çünkü dünyada benzeri yok..
Bazen başka ülkelerdeki sistemlerle mukayese ediliyor, ama 16 Nisan
referandumuyla Türkiye’de yürürlüğe giren ‘bize özgü
cumhurbaşkanlığı sistemi’ ile ABD veya Fransa’da örneklerine
rastlanan ‘başkanlık’ ve ‘yarı-başkanlık’ sistemleri arasında pek
az benzerlik bulunuyor.
Demokrasilerde kimseye olağanüstü yetkiler verilmemesinin bir sebebi de, her siyasinin bir de Gaulle, bir Churchill, bir Adenauer olmayacağının.. ülkelerin başına Hollande, Cameron ve Schröder gibi sıradan siyasilerin gelebileceğinin bilinmesidir.
O yetkiler ya bir de yanlış birinin eline geçerse?
‘Türkiye’ye özgü cumhurbaşkanlığı sistemi’nde cumhurbaşkanına verilen yetkilerle, Cumhuriyet-öncesi tarihimizle de yolumuzu ayırmış oluyoruz.
Osmanlı’da başbakanlık kurumu (sadaret makamı) vardı; padişahtan mührü alan sadrazam hükümetini istediği isimlerden oluşturur ve mühür kendisinden alınana kadar imparatorluğu tepeden herhangi bir müdahaleye maruz kalmadan yönetirdi.
Dünyada ve tarihimizde benzeri bulunmayan güçlü cumhurbaşkanlığı iyi bir şey midir?
Cumhurbaşkanlığı zirvesi ile AK Parti çevrelerinin kongre öncesi değerlendirmelerine bakılırsa, oralarda bu yeni dönemin ülke için hayırlı olacağına inanıldığı anlaşılıyor. AK Parti, kongreye, ‘demokrasi, değişim ve reform’ sloganlarıyla gidiyor ve herhalde yeni dönemde bunun gerçekleşeceğine de inanılıyor.
İlk kez bizde deneneceği için, yeni sisteme, derhal ‘yanlış’ damgasını vuramayız; ancak yine de dünyanın dört bir tarafında farklı uygulamalar bulunsa bile, yaygın kullanım gören ‘demokratik’ sistem açısından bazı mahzurlar yaşanmasını bekleyebiliriz.
Özellikle de neredeyse bütün sistemlerde bir biçimde var olan ‘kuvvetler ayrılığı’ kavramıyla çelişen yönler açısından, ‘bize özgü cumhurbaşkanlığı sistemi’ sıkıntılarla karşılaşabilir.
Galiba bunu kendisi de öngörebildiği için, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında hükümet tarafından kısa süreli olmak üzere başvurulan ‘Olağanüstü Hal’ (OHAL) uygulamalarının kalıcılık kazanması gerektiğine inandığını her fırsatta açıklıyor.
Belli ki, OHAL de, ‘bize özgü cumhurbaşkanlığı sistemi’nin bir parçası olma özelliğine kavuşacak.
Sistemler ülkeden ülkeye pek değişmiyor, çünkü..
Yeni olduğu için anayasa değişiliğiyle getirilen sisteme hemen
‘yanlış’ diyemesek de, OHAL takviyeli bir yönetim tarzının
getirebileceği toplumsal sıkıntıları öngörebiliriz; özellikle de
bazı alanlarda sorunlar yaşanacağı dönemlerde…
Üzerinde düşünülmesi gereken bir yön de şudur: Ülkelerin sistemleri her bir ülkenin ‘kendine göre’ olmuyorsa bunun bir sebebi var; o da insanların ülkeden ülkeye değişmeyen bazı ortak özelliklere sahip oluşudur. Demokrasi ortak noktasında buluşulması, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olma, hukuk devleti ilkesi ve yolsuzluğun yok edildiği refah toplumu ideali bu özelliklerdendir.
Geçmişte Asya’da, Latin Amerika’da, Ortadoğu’da, Avrupa’da birbirine taban tabana zıt sistemler vardı ve buna doğal gözüyle bakılıyordu. Bugün bu durum büyük çapta değiştiyse yanlış uygulamaların ülkelerin başına açtığı dertlerin görülmesi sayesindedir. Biraz dengelerle oynandığında bozulma kendisini hemen her alanda belli eder.
‘Partili cumhurbaşkanlığı’, Mehmet Barlas‘ın dediği gibi, AK Parti kendisinden önce liderini cumhurbaşkanı yapmış ANAP ve DYP örneklerinin âkıbetini yaşamasın diye getirildi; AK Parti’ye yaraması beklenir.
Umarım, kongrede ‘demokrasi’ kavramının içi gereği gibi doldurulur ve en kısa sürede OHAL’den vazgeçilir de ülkeye yaraması sağlanır yeni sistemin; ülkeye yaramayanın iktidardaki partinin işine yarayacağını sanmam da, buna inanmam da…