Fehmi Koru Fehmi Koru

Arınç tanıtımda kendisinden söz edilmeyince üzülmüş… Bu da beni üzdü işte…

Kendine ait bir sitede yazanların gazete yazarlarına göre ciddi bir avantajı var. Nerelerde okunduğunu görebiliyor internet sitesi yazarı. Şu anda Türkiye’de hangi ilde ve hangi ülkelerin hangi kentinde kaç kişi...

20 Ağustos 2018 | 10.349 okunma

Kendine ait bir sitede yazanların gazete yazarlarına göre ciddi bir avantajı var. Nerelerde okunduğunu görebiliyor internet sitesi yazarı. Şu anda Türkiye’de hangi ilde ve hangi ülkelerin hangi kentinde kaç kişi tarafından yazımın okunduğundan haberdar olabiliyorum.

Anlık görüntü…

Büyük bir keyif bu.

Tek tek ve isimleriyle okurları henüz bilemiyorum, muhtemelen onun da zamanı gelecektir.

Kimlerin benim yazdıklarımı okumadığını bulmam ise daha kolay.

Söz gelimi, dün, Bülent Arınç‘ın okurum olmadığını öğrendim.

Nasıl mı? Anlatayım…

AK Parti’nin 6. Olağan Kurultayı’na katılan parti kurucularından Bülent Arınç, orada sunulan Tayyip Erdoğan‘ın bugünlere gelişini anlatmak için hazırlanmış videoda kendisine hiç yer verilmemesine üzülmüş ve üzüntüsünü bir TV programında dillendirmiş.

Dediği şu:

“16 dakikalık sinevizyonda yola birlikte çıktıklarıyla bir kare bile göremedim. Onlardan biri benim. Buna üzülmedim mi? Üzüldüm. Ben kimim peki? Bu partiyi kuran üç kişiden biriyim. 70 kurucu vardır, bunların 53’ü milletvekilidir ama fotoğraflarda en çok bizim üçümüz (Gül, Erdoğan, Arınç) görünür. Üstelik o 53 milletvekilinin Meclis’teki grup başkanıyım ben. Genel başkanımız olmadığı için grup toplantılarında ben konuştum.”

Hepsi ve hatta daha fazlası doğrudur. AK Parti iktidarının önemli bir bölümünde Meclis başkanlığı da yapmıştı Bülent Arınç; başbakan yardımcısı olarak bir çok yıl hükümette de yer almıştı.

Anlamadığı şu: AK Parti 2002 yılında kurulan, Bülent Arınç‘ın önemli bir unsuru olduğu parti değildir bugün. Okurum olsaydı, hiç değilse son üç yazımı okuyunca bu gerçeği kongre öncesinde anlar ve böyle bir yakınmada bulunma ihtiyacı duymazdı.

Yok yere üzülmezdi de…

“Eskisi daha iyiydi, yenisi kötü” diye bir iddiam yok; benim bütün yaptığım durum tespitinde bulunmak…

Partiler değişir

Partiler değişir, değişime uğrayan ilk parti AK Parti değildir. Atatürk‘ün, İnönü‘nün, Ecevit‘in CHP’leri birbirinden farklıydı. Hatta Baykal ve Kılıçdaroğlu CHP’leri de aynı CHP değildir.

Turgut Özal‘ın kurduğu ANAP ile Mesut Yılmaz‘ın ANAP’ı aynı mıydı?

Başka demokratik ülkelerde de benzer olaylar yaşanmıştır. Örnek olsun diye İngiltere’ye bakabiliriz: Margaret Thatcher Muhafazakar Parti’yi, Tony Blair de İşçi Partisi’ni ‘yeniden dizayn’ etmişti.

Bazen aynı lider döneminde de değişime uğrar partiler…

Atatürk CHP’nin karşısına muhalefet için yeni parti/ler çıkardığında sorunlarla karşılaşınca, CHP’yi zamana uydurma çabasına girişmişti. İsmet İnönü DP muhalefetiyle baş edebilmek için ilahiyat profesörü Şemsettin Günaltay‘ı başbakan atamış, 27 Mayıs (1960) sonrasında muhafazakarlıktan vazgeçip yükselen ‘ortanın solu’ dalgasına destek vermişti.

Ya Demirel? Ya Özal?

Demokratik Parti neden çıkmıştı sanıyorsunuz? Ya da, Özal halasının oğlu Hüsnü Doğan‘ı hükümetten ve pek sevdiği muhafazakar isimleri partisinden uzaklaştırırken ne yapmaya çalışıyordu?

Liderler kendilerine özel sebeplerle elleriyle kurdukları partilere yeni biçim verir ve bu yüzden birlikte yola çıktığı kadrolarla yollarını ayırır. İşin doğasında var bu.

Her değişim, kadroların eski partilerden kopmasına, bir çok durumda da yeni partilerin doğumuna sebep olmuştur.

İstiklal Savaşı kahramanlarından, Atatürk‘ün genelkurmay başkanı Fevzi Çakmak, onun vefatı sonrasında aldığı tavırla cumhurbaşkanlığına gelmesini sağladığı İnönü‘yle fikir ayrılığını, emekliliği sırasında DP saflarında yer alarak göstermişti.

Cumhurbaşkanı ve CHP lideri olarak İnönü, İstiklal Savaşı’nı birlikte verdikleri Kazım Karabekir gibi silah arkadaşlarıyla siyasette ters düşmüştü.

DP kurucuları da esasında CHP’de siyaset yapan insanlardı.

Güven Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi 12 Eylül (1980) darbesi öncesinde CHP’den ayrılanlar tarafından kurulmuş partilerdir. Darbe sonrasında da SHP ve DSP diye bölünmüştü CHP.

Siyasette bunlar olağan hallerdir.

Bazen kuruluş efsanesini yeniden yazmak gerekebilir

AK Parti de lideri eliyle değişime uğratılan partilerden…

Bunu görmek için AK Parti’nin ilk kongresi, ilk seçim beyannamesi, ilk hükümet programı ile bugünlere damga vuran parti metinlerine mukayeseli bakmak yeterlidir.

Her değişim eskiyle vedalaşmayı, yeni kadrolarla yola devam etmeyi de getirir. Bugün olan budur. Bazı durumlarda kendisini daha kolay kabul ettirebilmek için ‘yenilenenin’ partinin kuruluş tarihini sil baştan yazması da gerekebilir. Bugün AK Parti de bunu yapıyor işte.

Yaşanmış bütün değişimlerde zamana uyma duygusunun ağır bastığını görebiliyoruz.

Bugün bütün dünyada ‘kuvvetli lider’ öncülüğünde kalkınmacı modeller yaygınlaşıyor; Türkiye de buna ayak uyduruyor. Sadece Tayyip Erdoğan değil, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da ‘kuvvetli lider’ modeline kendini uyarlama çabasında.

Günün dayattığı arayışı beğenmeyen ya da bunun geçici olacağına inanan ve durumdan mutlu olmayan/lar ne yapsın?

Soru budur.

Kendi soruma kendim cevap verebilirim, ama Bülent Arınç nasıl olsa okumayacak diye yazımı burada kesiyorum.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Adalet herkese lazım 22 Kasım 2024 | 988 Okunma Can ile Canan arasında tam bir mutabakat varmış 21 Kasım 2024 | 1.276 Okunma Kınarsın, bir daha yapmamasını söylersin… Fakat ihraç? 19 Kasım 2024 | 2.856 Okunma İşimiz papatya falına kaldı: Kopacak mı, kopmayacak mı? 17 Kasım 2024 | 584 Okunma Erdoğan “Mutabakatımız tam” diyor ama… 15 Kasım 2024 | 1.310 Okunma