AK Parti’ye her şeye rağmen oy vereceğinden emin olduğum kişilerde huzursuzluğun arttığını görmemek mümkün değil. Çevremde öyleleri azaldı, ancak iktidarın siyasi ve bürokratik kadroları içerisinde yer alan ya da görev tanımlarının “Doğru yaptıklarında olduğu gibi kötü icraatlarında da -kısacası her durumda- AK Parti’yi desteklemek” olduğu bilinen yazar ve yorumcuların da tedirginlikleri artık yüzlerine vuruyor.
Yapılacak yanlış icraatları açıklarken ve açıklanmış yanlış icraatları savunurken eskisi kadar rahat görünmüyorlar.
İşleri zor ve bundan sonra daha da zor olacağı kesin.
Zorlukları şundan: Yanlışı açıklamaya çalışır veya savunurken gönülsüzlükleri belli olduğu için muhalefet daha kolay üzerlerine gidebiliyor ve yanlış icraatlar daha kolay anlatılabiliyor.
Eskisinden çok daha kolay.
Bu süreç Kanal İstanbul projesiyle başladı. Yanlış bir projeydi Kanal İstanbul; yalnızca çevre duyarlılığı açısından veya sınırsız maliyeti bakımından değil, İstanbul’u dünyanın incisi yapan Boğaz’ın ihtişamını gölgeleyeceği ve Türkiye’nin yıllar önce Montrö Antlaşması ile elde ettiği su kanallarından geçiş egemenliğini zedeleyeceği için de vahim bir yanlıştı.