Ukrayna’ya Rus saldırısının saldırılan ülkeye nelere mal olduğunu/olacağını ekranlara yansıyan tahribat görüntülerinden anlayabiliyoruz. Şu sıralarda artık iyice görülen, savaş biraz daha uzarsa, Avrupa Birliği’ne alınma hazırlığına girişilen Ukrayna’nın Suriye’ye dönebileceğidir.
“Suriye’ye dönme” ile anlatmaya çalıştığım savaşın yıkıcılığıdır.
“Avrupa Birliği’ne alınma” ile kast ettiğim ise Ukrayna’nın sistem tarafından “Avrupalı” kabul edilmesidir.
NATO genel sekreteri Jens Stoltenberg’in daha ilk gün -ilk Rus askerinin Ukrayna sınırını geçmesi ile birlikte- Rusya’nın yaptığına ‘savaş’, ve Ukrayna’ya saldırıya da ‘Avrupa Savaşı’ adını takması bu sebepledir.
Rusya Batı’nın “Avrupalı” saydığı bir ülkeye saldırmış bulunuyor.
Bunun da bir anlamı var.
O anlamı bir parça açmaya çalışayım: Geçen yüzyıl (20. yüzyıl) iki büyük savaş yaşandı. İlkinde 20 milyon, ikincisinde ise 60 milyon insanın hayatını kaybettiği, Avrupa’nın belli başlı başkentleri ve kentlerinin yıkıma uğradığı savaşlardı bunlar… İki savaşın sonunda, Batı dünyası, Avrupa sahasında bundan böyle bir daha aynı çapta bir savaşla karşı karşıya kalınmaması için bir dizi tedbir aldı. Üyeleri arasında ABD ile Kanada bulunsa bile NATO bir Avrupa askeri ittifakıdır. Birleşmiş Milletler (BM) bağımsız bütün dünya ülkelerini kendisine üye olarak kabul eder, ancak ana amacı dünya çapında etkileri olabilecek savaşları önlemek, barış ve huzuru öncelemektir.
Geleneksel anlamda dişine kadar silahlanan, Japonya üzerine atılan iki bombayla dehşetli gücü tartışmasız hale gelmiş nükleer potansiyele sahip iki blokun varlığı bile, dengeler doğal olarak bunu zorlayacağı varsayımına dayandığı için, barışı temin etme amaçlıdır.