Elinde kendi eseri övünebileceği bir basın yasası bulunan ve onunla da medyayı belirlediği dar sınırlar içerisinde tutmayı mahkemeler eliyle sağlayabilen bir siyasi iktidar, durup dururken neden yasaya demokrasi iddialı ülkelerde eşi benzeri bulunmayan maddeler eklemeye kalkışır?
Gerçekten anlamakta zorlanıyorum.
Aklıma gelen tek tük gerekçelerden biri, iktidarın muktedir olduğunu gösterme çabası oluyor.
“Yapabiliyorum, öyleyse yaparım” demekten farksız bir girişim bu.
MHP ile birlikte Meclis’ten istediği yasayı geçirebileceği sayısal üstünlüğe sahip bugünkü iktidar istediğini yapabilecek durumda.
Eski dönemlerden bu yana kaç iktidar geldi geçti, hemen her iktidar, yerini muhalefete terk etmesine beş kala, şimdikine benzer güç gösterilerine başvurma ihtiyacı duydu; hemen hepsinin gücünü ilk denediği konu da basın yasası oldu.
Ne yapalım basının -basın mensuplarının- kaderi ülkemizde bu.
Dün gazetecilerin hareketlenme günüydü. Meslektaşlar Meclis’te görüşülmekte olan yasa teklifini protesto için sokaklardaydılar.
Boşuna çaba olduğunu bile bile.
İktidarın takdirine mazhar kalem erbabı suskun. Geçmişte de aynen böyleydi. Bir kısım meslektaşlarına getirilmek istenen kısıtlamaları iktidarla içli dışlı olan kalemler görmezden gelir, bir şeyler söylemeleri gerektiğinde, “Ne yani, hakaret de yasaklanmasın mı?” gibi gerekçelerle yapılmak istenene destek de çıkarlar.
Devran değişip iktidardan uzağa düştüklerinde, vaktiyle sessiz kaldıkları veya destekledikleri yasal değişiklikler bu kez yeni duruma adapte olmakta zorlananlara karşı kullanılır.
Halbuki hakaret ve tezyif türü yanlışlıklarla ilgili maddeler mevcut yasada da bulunuyor.
Meclis’te görüşülmekte olan yeni teklif ise, hakaretler için herhangi bir yeni ölçü getirmiyor, doğrudan muhalif görüşlere alan bırakmayacak kısıtlamalar içeriyor. Yasa bu haliyle geçtiğinde, Türkiye, uluslararası ölçülere göre, medyası yasaklarla malul ülkeler statüsünde birkaç basamak daha alta inecek.