Önce bir alıntı:
“Akıl ve istidlâl sahibi, kendi fikrinin bir ürünü olarak ‘işte bu görüş gerçektir, doğrudur’ diye bir sonuca ulaşabilir. O görüş kendi zihninin, kendi aklının bir çıkarımı, kendi fikrinin bir ürünü olduğu için, ona yönelik sevgisi güçlenir. Bazen bu sevgi o kadar güçlenir ki, o görüşün doğruluğu veya yanlışlığı üzerinde düşünmesine engel olur. Hatta bu sevgi o dereceye ulaşır ki, o durumun yanlışlığını gösteren bir delil duyduğunda onu anlamaz, o delilin niteliğine vakıf olmaz, üzerinde durmaz. Aynen ‘Bir şeyi sevmen (seni) kör ve sağır eder’ denildiği gibi…”
Yazarın sözcük seçiminden bu alıntının kaynağı hakkında bir görüş belirlemiş olabilirsiniz. Evet, yanılmadınız. Ansiklopedilerde kendisinden ‘fizikçi ve müfessir’ diye söz edilen, ‘Mefatih-ül Gayb’ adlı medreselerde yakın zamana kadar okutulan bir de Kur’an tefsiri bulunan -Türkçe çevirisi 23 cilt halinde yayınlanmıştır- Fahreddin el-Razi adlı İslam âlimine ait bir değerlendirme bu.
Onun ‘Metalib-ül Âliye’ adlı kitabının 9. cildinin 38-39. sayfalarından alınma.
Ben oradan almış değilim, dün okumaya başladığım hayli kalın -büyük boy 669 sayfa- İslâmi ilimler alanında eser ve konuşmaları dikkatle izlenen bir bilim insanına –Prof. Mikail Bayram’a-, onunla aynı alandan bir başka bilim insanının –Prof. Hayri Kaplan’ın- itirazlarını ihtiva eden bir kitabın -‘Tahrif ve Tashih – 13. Yüzyıl Anadolu Türk-İslâm Düşüncesi Üzerine İncelemeler’ adını taşıyan kitabın- daha ilk sayfasında karşılaştım bu alıntıyla.
İlgimi çekti.