SÜLEYMAN Demirel’i dün sabaha karşı kaybettik.
Henüz basında adlı adınca anılamadığı siyasi yasaklı günlerinde, Güniz Sokak’taki evini ziyaretlerimde, hep gördüğüm manzara şuydu: Salonun dört duvarı önüne yerleştirilmiş sandalyeler siyasetten aşina yüzlerle doluyordu; masanın üstü ise tepeleme kitaptı.
Süleyman Demirel, siyasi yasaklı arkadaşlarına, Batı dünyasının ortak değerinin“demokrasi” olduğunu, o dünyanın bir parçası sayılan Türkiye’nin de bir gün yeniden demokrasiye döneceğini anlatıyordu; son çıkan yabancı eserlere ve makalelere atıflarda bulunarak...
Gazeteciler ancak bir süre sonra, o da kendisinden “Bir Bilen” diye söz ederek,Demirel’i sütunlarına taşıyabildiler.
Buna rağmen, siyaset arkadaşları ve gazetecilerle buluşmalarını hiç aksatmadan sürdürdü Demirel...
Yasaklar kalkıp DYP’nin başına resmen geçtiğinde bir mülakat vesilesiyle kapısını çalmıştım. Türkiye “irtica” yaygarasıyla çalkalanıyor, yaygaranın yarattığı dalgalar siyaset alanını, bürokrasiyi, sivil toplum kuruluşlarını olumsuz etkilediği gibi, masum insanlara cezaevlerini “ikinci adres” haline getiriyordu.
Mülakat talebimi gerekçesiyle iletmiştim Demirel’e; “Demokrasinin kurallarını hatırlatıp ortalığı rahatlatmak için” diye...