Bugün bir dış politika örnek olayını sizlerle paylaşıyorum; sebebini en sonda bulacaksınız.
Önce şu satırları okuyalım:
‘‘Bir zamanlar Suudi Arabistan ekonomisinin devleri kabul edilen işadamları şimdilerde ayaklarında her hareketlerini kayda geçiren birer bilezik taşıyorlar. Vaktiyle askeri birliklere komuta etmiş ve fiyakalı dergilerde görünmüş prensler artık kendi astları olmayan korumaların gözetimindeler. Özel uçaklarla seyahat eden niceleri kendi banka hesaplarına erişemez haldeler. Eşleri ve çocukları bile seyahat yasağına tabiler.
Suudi yönetimi Kasım ayında çoğu kraliyet ailesi üyesi olan yüzlerce etkili işadamını başkent Riyad’taki Ritz-Carlton Oteli’nde gözaltına aldı; yolsuzlukla mücadele adı verilen bir uygulama olarak. Çoğu serbest bırakıldı, ama tam anlamıyla özgür değiller. Suudi Arabistan’ın bir zamanlar her şeyi olan bu kesimi korku ve belirsizlik içerisinde yaşıyorlar.’’
Muhtemelen Suudi Arabistan’da olup biten bu gelişmeden haberi olanlarınız vardır. Ancak yukarıda aktardığım satırların çıktığı New York Times (NYT) gazetesinin Amerikalı okurları benim yalnızca giriş paragrafını aktardığım dört muhabirin adını taşıyan uzun ve kapsamlı haberde verilen yürek yakıcı ayrıntılardan ilk defa bilgi sahibi oluyorlar.
Daha önce gazetede bölük pörçük olarak verilen haberler yanında, gazetenin Ortadoğu uzmanı olarak bilinen yazarları çok farklı bir tablo çizmekteydiler çünkü.