‘Polisiye edebiyatı’ diye bir alan var. İngiliz Agatha Christie 80 romanıyla bu edebiyat türünün kraliçesi kabul ediliyor. Bir cinayet işlenir ve romanın kahramanı olan hafiye, bütün kanıtları göz önünde tutarak, katilin kimliğine ulaşır.
Bizler de, roman okuyucuları olarak, hafiyenin attığı her adımdan ve gözden geçirdiği kanıtlardan onunla birlikte haberdar oluruz.
İyi polisiye son sayfalara kadar katilin kimliğinin tahmin edilemediğidir. Hafiyenin bildiği her şeyi biz okurlar da biliriz, ama göz önünde olduğu halde ustaca gizlenmiş bazı ayrıntılar yüzünden katille ilgili tahminlerimiz genellikle yanlış çıkar.
Romancının hayal dünyasına vakıf olup eserlerini nasıl yazdığını anlayana kadar…
En iyi polisiye türü ise cinayetin imkânsız şartlarda işlendiği ‘kapalı oda cinayeti’ denilen türdür. Kapısı kilitli, pencereleri olmayan bir odada işlenmiş cinayeti çözmek ötekilerden çok daha zordur ve bu sebeple de o türün ustalarına şapka çıkarılır.
Agatha Christie‘nin Türkçeye ’10 Küçük Zenci’ adıyla çevrilmiş ‘And Then There Were None’ (1939) adlı eserinde, davetle bir adaya giden 10 kişi, geçmişte işledikleri kendilerinden başka kimsenin bilmediği cürümleri yüzünden birer birer ortadan kaldırılır. Adada bir 10 kişi, bir de kendilerine hizmet etsin diye orada bulunan iki kişi vardır.