Bugünkü yazıda, zamanında yapıldığı takdirde bile ufukta görünür hale gelen ancak yaygın bekleyişe göre tarihinin erkene alınma ihtimali de bulunan seçimle ilgili aklıma takılan bazı mülahazaları dikkatlere sunacağım.
Önce cevabını önemsediğim bir sorum olacak:
Acaba ülkemizde ‘cumhurbaşkanı adayı’ olarak ismi ortaya atıldığında toplumun bütününün -evet kahir ekseriyeti de değil, bütününün- hiç itiraz etmeyeceği bir kişi bulunabilir mi?
Tek bir kişi?
Aslında yukarıdaki soru başka ülkeler insanları için de sorulabilir.
Başka ülkeler için de kendi ülkemiz için de sorulduğunda durum değişmiyor. Bugünün insanları arasındaki görüş farklılıkları ismi ortaya atılan herhangi bir ismi tartışmasız kabul etmeye elverişli değil.
Başka ülkeler için de kendi ülkemiz için de sorulduğunda durum değişmiyor. Bugünün insanları arasındaki görüş farklılıkları ismi ortaya atılan herhangi bir ismi tartışmasız kabul etmeye elverişli değil.
Siyaset zaten böyle bir şey. Birleştirmek ve bütünleştirmek yerine ayrıştırmak ve farklılaştırmak yöntemleri siyasette geçerli.
Gerçek bu olduğuna göre, bundan hareketle benimsenecek tutum şu olabilir: Aday belirlerken onun şahsına veya geçmişine ya da temsil ettiği çizgiye itiraz edenler bulunacağını önceden kabul etmek gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığı için adaylık kriterlerinde -iktidar ve muhalefet fark etmez- her kesim en başta ‘seçilebilecek bir isim’ olmasına önem verecektir. Daha doğrusu vermelidir.
İktidarın durumu
MHP’nin sözleri dikkate alınması gereken yetkilileri aylar öncesinden, “Bizim adayımız Tayyip Erdoğan” diye gönüllerinden geçeni açıkladıkları için iktidar cephesinin işi kolay; günü geldiğinde mevcut cumhurbaşkanını aday göstermeye kalkarlarsa bu hiç şaşırtıcı olmaz.