MESLEĞİN öncülerinden Mark Twain, “Gerçek ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı üç kez dolanır” derken doğru söylemiş. Yalanla, dolanla, iftirayla baş etmek gerçekten zor.
Üzerinden iki yıl geçti; hafiften başlayan bir kavganın öldürücü darbelere dönüşmeye meylettiğinin en kuvvetli işaretinin alındığı zaman dilimi olan 17-25 Aralık haftasındayız. O hafta içerisinde benim de -hasbelkader- bir rolüm vardı.
Kavga başladığında tahribatının nerelere varabileceğini görmüş, görüşümün devleti yönetenler tarafından da paylaşıldığını anlayınca, gidilen yanlış istikameti önlemek amacıyla bir yolculuğa çıkmıştım.
Sonunda bir mektupla döndüğüm yolculuğa...
Önlemek için gayret ettiğim kavganın iki yıl içerisinde kaydettiği merhale herkesin gözü önünde. Geriye dönüp baktığımda, bugünlere dair öngörülerimin büyük çapta gerçekleştiğini, bunu önleme çabasına katkı vermemin ise doğru bir tavır olduğunu görüyorum.
“Hayır” diyorlar, “Bu bir kumpastı.” İddiaya göre, ben, iyi niyetli bir barış misyonunun değil, kötü niyetli bir çabanın piyonu olmuşum.
İyi de, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hitaben yazılan “mektup” ile sonlanan girişim Pennsylvania’dan başlamadı ki...