Bazı sözcüklerin unutulmak gibi bir kaderi var. Zamanında sıkça kullanıldığı halde bir bakmışsınız bir süre sonra o sözcük tedavülden kalkmış oluyor.
‘Kalantor’ öyle sözcüklerden biri.
Türk Dil Kurumu ‘gösterişi seven, varlıklı kimse’ olarak tanımlıyor sözcüğü. Kullanımına verdiği örnek de şu: ‘‘Şimdi herkes bizi harp, zafer ganimetlerine boğulmuş kalantorlar sanıyor.’’
Daha kestirme karşılık olarak benim dilimin ucuna ‘ensesi kalın’ kalıbı geliyor…
Sözcüğü hatırlamamın sebebi, ‘kalantor’ ile kafiyeli bir başka sözcük: ‘Garantör’…
Rusya’nın Ukrayna’yı işgale kalkışması sonrasında iki ülkeyle de iyi olmasına gayret gösterilen ilişkileri bulunan Türkiye, savaşan taraflardan birinin yanında yer almak yerine, ihtilafın sona erdirilmesi için gayret gösteren ülkelerden biri oldu.
İyi de yaptı.
O sayede Rusya ve Ukrayna yönetimlerinin barışı müzakere etsinler diye görevlendirdiği heyetlerin buluşma adresi Türkiye.
Heyetler önce Antalya’da buluştu, dün de İstanbul’da…
Arada bir başka ülkeyi de -Belarus’u- denediler, ancak oradaki buluşmada sorunlar yaşandı. Dışarıya iki tarafın da istemediği görüntüler ve haberler ulaştı.
Savaşan ülkelerin sonunda barışa ulaşma umuduyla sürdürdükleri müzakerelere adres olmak Türkiye’yi ne yapar?
İşte bu soruya cevap olarak, kimi çevreler, o sözcüğü kullanıyor ve ‘‘Türkiye garantör oluyor’’ diyorlar…
Ülkemiz adına politika belirleyenler ve onlara destek verenler bu tespitten hoşlandıklarını fazlasıyla belli ediyorlar. Onların hoşlandığı anlaşılınca, müzakere yürüten tarafların ağzından da işitilmeye başlandı aynı sözcük. Ukrayna tarafı, başka birkaç ülkeyle birlikte Türkiye’nin de adını anarak, varılacak uzlaşmada hepsinin ‘garantör’ olmalarını teklif etti.
Sevinelim mi?
Ben ‘‘Sevinmesek iyi olur’’ görüşündeyim.
Uluslararası ilişkilerde şimdikine benzer ortamlar bazı ülkelerin ek görevler üstlenmelerini gerektirebilir.