Her gece yatağa kendini teslim ederken ve her sabah yeni bir gün için uyanırken, insan olan, İdlib’te kendini sıkışmış hisseden, her an hayatını sonlandırabilecek bir askeri saldırıya uğrayabileceği endişesi yaşayan, yaşadığını ispat edebileceği nesi varsa bir çıkına doldurmuş, çoluğunu-çocuğunu kurtarmak için hangi istikamete doğru kaçacağını hesaplayan Suriyelileri düşünür.
Pek çoğumuzun durumun vahametini anladığımıza ve istenmeyenin başa gelmemesi için dua ettiğine eminim.
Buna karşılık, İdlib’e ve orada köşeye sıkışmışlığın can havliyle ne yapacağını bilemez haldeki milyonlara çok farklı gözlerle bakanların da az olmadığını sanıyorum.
İdlib’i yalnızca kendi çıkarları açısından değerlendiren, verecekleri kararla milyonların hayatını karartabilecek siyasi güce sahip olanlar var uluslararası arenada. İnsan hayatı onlar için bir anlam taşımıyor; oradaki insanların hayatlarının devamı veya sona ermesinin ülkelerine ne kazandırıp ne kaybettireceği hesabındalar.
‘‘Ülkelerine’’ diyorum, ama siz bunu ‘‘Kendilerine’’ diye anlayın.
Çoğu için ülkeleri ile kendilerinin çıkarları arasında fazla bir fark yok.