Bir süredir bulunduğum her ortamda yazılarımda da kullandığım bir tezi dile getirdiğimde “Olur mu öyle şey?” tepkisi verenler çıkıyor. İlk başlarda tezime çokça tepki alıyorken son zamanlarda tekrarladığımda kös dinleyenler fazlalaştı.
Tezimi biliyorsunuz: AK Parti’nin şu sıralarda attığı her adımın yanlış olduğu, bundan böyle artık hiç doğru adım atamayacağı, yanlışlarına sürekli yeni yanlışlar ekleyeceği tezim…
Son örneği bu hafta yaşandı: AK Parti yönetimi daha önce başbakanlık başdanışmanlığı, dışişleri bakanlığı, AK Parti genel başkanlığı ve başbakanlık görevlerini üstlenmiş olan Ahmet Davutoğlu’nu ihraç süreci başlattı; dün de Davutoğlu ve kendisiyle birlikte hareket eden eski milletvekili ve il başkanı arkadaşları partilerinden istifa ettiler.
Her partide yollar ayrılır, istifalar olur, tasfiyeler yapılır; ancak sadece birkaç yıl önce (2014’te) genel başkan ve başbakanlığa getirilmiş birinin partisinden tasfiyesi herhalde ülkemizde -muhtemelen dünyada da- ilk kez yaşanıyor…
Davutoğlu’nu böyle bir davranışa mecbur bırakmayı yanlış buluyorum.
Eleştirilerine kulak verilir, parti içerisinde kalması sağlanabilirdi. Herhangi bir sebeple yollar ayrılması gerekseydi bile, bu, bundan sonra verebileceği zararın sınırlı kalmasını sağlamak amacıyla, ihraç mekanizması çalıştırılmayarak suhuletle gerçekleştirilebilirdi.