Anglo-Sakson gazeteciliğinin en beğendiğim yönlerinden biri, önemli saydıkları kişiler hakkında vefatları sonrasında yayımladıkları objektif olmaya gayret edilen değerlendirme yazılarıdır. Her gazetede ‘Obituary’ bölümü bulunur ve orada da vefat eden önemli şahsiyetler hakkında kapsamlı bir değerlendirme yer alır.
En önem verilen köşelerindendir bu bölüm. Sorumlusu bulunur. O sorumlunun ya kendisi ya da görevlendirdiği birileri, henüz ortalıktan çekilmemiş veya artık kendisini emekliye ayırmış ileri yaştaki isimlerle ilgili vefat yazılarını önceden kaleme alır, günü geldiğinde arşivden çıkarıp yönetime teslim eder.
Beklenmeyen ölümlere de hazırlıklıdır bölüm sorumlusu.
“ANAP’a genel başkanlık, ülkeye bakanlıklar yapmış, birkaç kez de başbakan konumunda bulunmuş Mesut Yılmaz hakkında İngiliz ve Amerikan gazetelerindeki ‘Obituary’ tarzında bir yazı nasıl yazılırdı?” sorusu vefat haberi sonrasında zihnimi meşgul edip duruyor.
Vardığım sonuç şu: Bizde öyle yazılar yazılması imkansız.
Bu sonuca da merhum hakkında sıcağı sıcağına yazılmış değerlendirmeleri okurken vardım.
Galiba bizde gazeteci-siyasetçi ilişkisi daha farklı da ondan…