Daha önce bir vesileyle ayrıntılı yazdığımı hatırlıyorum, o sebeple bu defa özetleyerek geçeceğim: Yıllar önce, bir Amerikan Üniversitesi tarafından Atina’da düzenlenen bir toplantıya katılmıştım. İlginç bir toplantıydı. İlginçliği, çok sayıda İsrailli ile Suudi Arabistan ve İran’dan konukları bir araya getirmesindendi.
Özel bir oturumda, İran’dan üst düzey bir yetkiliyi hep birlikte dinlemiştik. İsrail’den katılanlar, en çok “Ne zaman İsrail’in varlığını tanıyacaksınız?” merağını giderecek sorular yöneltmişlerdi İranlı üst düzey yetkiliye.
Bir oturumu yöneten İsrailli profesör, “Ülkeye dönünce Chatham House kuralı yüzünden burada yaşananları olduğu gibi aktaramayacağım için üzülüyorum; yoksa bir yanımda at kuyruklu saçlı bir Suud vatandaşının, diğer yanımda sarıklı bir İranlı mollanın oturduğunu isimlerini de vererek anlatabilseydim benim için keyfe keder bir durum olacaktı” demişti.
Bu defa farklı bir toplantı yaşanmış.
İsrail’in güvenliği her şeyden önemli
Polonya’nın başkenti Varşova’da yapılan, ABD’nin mali destek verdiği güvenlik toplantısında, değişik Arap ülkelerinden üst düzey katılımcılar yer almış. Suudi Arabistan’dan… Bahreyn’den… Birleşik Arap Emirlikleri’nden… Körfez’deki diğer Arap ülkelerinden…