Uzun yıllar önce, Netflix adı henüz Türkiye sahillerine vurmamışken, Amerikalı yatırımcılara dönük tavsiyeler içeren bir makalede, “Netflix hisse senedini alın, ileride köşeyi dönersiniz” anlamına gelen cümleler dikkatimi çekmişti.
Her köşe başında video veya DVD kiralanan dükkanlar müşterilerle dolup taşmaktaydı bu tavsiye yapıldığında…
Önce Amerika’yı sardı internet üzerinden film indirme platformu olan Netflix, sonra teker teker başka ülkelere ve en sonunda Türkiye’ye de ulaştı.
Derginin o makalesindeki tavsiyeyi dinleyenler o zaman hisse senetlerinden almışlarsa şimdi keyiflerine diyecek yoktur.
Herhalde aynı türden makalelerde şimdilerde “Elinizde hisse senedi varsa, satın” aklı veriliyordur.
Netflix çaptan düşüyor çünkü. Bu yılın ilk üç ayında 200 bin abone kaybetmiş ve daha da kaybetmeye devam edecekmiş; bu yüzden şirketin değeri 50 milyar dolar civarında kayba uğramış…
Bu durumun sebebi olarak iki konu öne çıkarılıyor: Pandemide evlerine kapanan insanlar harıl harıl film/dizi izlemek için abone oldular, şimdi normale dönüldü ve günlük rutinden Netflix çıktı; bu birinci sebep. İkincisi de, pandemi sonrası her ülkeyi saran hayat pahalılığı yüzünden insanların gereksiz veya alternatifi bulunan harcamalardan kaçınmaya başlaması…
İkisi birbiriyle ilişkili bu sebeplerin…
Film ve dizi indirilen platformların bir kaçına üyeyim ve günümün bir bölümünde ilgimi çeken film ve dizileri izliyorum. Bu sayede dikkatlerden kaçan üçüncü bir sebebe değinebilecek durumdayım: Her ilgi alanına giren konuda yüzlerce -hatta binlerce- film/dizi var ve ardı ardına izlendiğinde bir süre sonra kabak tadı vermeye başlıyor…
Gerekçeyi aklıma getiren birbiri ardına izlediğim bir film ile sekiz bölümlü bir kısa dizi oldu.
Jon Amiel’in yönettiği filmin adı ‘Copycat’ (Taklit); dizi de Harlan Colben’in aynı adlı romanından eşinin senaryolaştırdığı, konusu İngiltere’de geçen ‘The Stranger’ (Yabancı)…