NEREDEYSE herkes bugün-yarın savaşa gireceğimize inanmaya başladı; ben yine de böyle bir maceradan uzak duracağımızdan umutluyum...
Umudum, karar verme noktalarının en kritiğinde Ahmet Davutoğlu’nun bulunuyor olmasından kaynaklanıyor. Başbakan Davutoğlu ne yapıp eder, bizi savaştan uzak tutar diye düşünüyorum.
Yalnızca “1 Mart tezkeresi” günlerinde üzerinde taşıdığı “başbakan başdanışmanı” sıfatıyla, “savaşkan cephe” tarafından kınanacak kadar şuurlu bir davranış sergilediği için değil... O da var elbet; ancak Davutoğlu’yu “Davutoğlu”yapan akademisyen tarafının ağır basacağına ve savaşların sonuç çözme yöntemi olmadığı bilgisiyle hareket edeceğine güvenim daha ağır basıyor.
Bütün veriler, bu yılın başlarından itibaren, Türkiye’nin de içinde yer aldığı bazı bölge ülkelerinin, Suriye sorununun çözümüyle ilgili bir ince ayara ulaştığına işaret ediyor.
İnce ayar şu: Suudi Arabistan ve Körfez’deki müttefikleri güneyden cephe açacaklar, kuzeyden açılacak cepheyle de Şam’a kadar ilerlenecek...
Kuzeyden cepheyi kimin açacağı belli.
Galiba o yüzden, düşmanın IŞİD veya PYD olması fark etmiyor; hangisi cephe açma sırasında daha önde görünüyorsa, müdahale için mazereti o teşkil edecek...
Sadece kendi aralarında mutabakata varmamış bölge ülkeleri, bu yeni stratejik tavır için ABD’den de onay almışlar...
Özellikle stratejik tavra olumlu bakan Suudi kaynakları olan biteni heyecanlı bir biçimde dünyayla paylaşıyor.
Hiç kuşkusuz kâğıt üzerinde “olabilir” gelen bir plan bu: Kuzeyden ve güneyden ilerleyen ittifak güçleri Beşar Esad yönetiminin sonunu getirebilir gibi görünüyor...