AKLI başında herkes, “göbek kaşıyan” ve “bidon kafalı” diye küçümsenen milletimiz bireylerinin, kafasının bayağı çalıştığını sonunda anlamıştır herhalde.
Millet olarak, zamanı geldiğinde herkesi şaşırtacak davranışlar sergilemekte üstümüze yoktur.
Birileri, nasıl olmuşsa, milletimiz hakkında dışarıya da yalan yanlış izlenimler aktarmış... Seçim sonuçlarından en fazla, Türkiye’yi yakın takibe almış ülkelerin, uluslararası kuruluşların, yabancı gazetelerin şaşkınlığa düştüğü, bir hafta boyu yaptıkları açıklamalar ve yayınladıkları değerlendirmelerden anlaşılıyor.
Partilerin en doğru koalisyon formülüne ulaşmaları, yurtta ve dünyada, yeni bir şaşkınlık konusu olabilir.
Yabancılar, şimdi de, milletin sandığa yansıttığı tercihin politikacılar eliyle saptırılacağını öngörüyorlar çünkü. Kimi yabancı gözlemci, partilerin uzlaşmaya varamayacağını, kimi de zamana oynanacağını ve 45 günlük süre dolunca“Hadi, yeniden seçime” borusu çalınacağını düşünüyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Bakü dönüşü verdiği “Tekrar seçim olur”mesajı, önüne ve ardına bakılmaksızın, bir kesin niyet olarak değerlendiriliyor yabancılar tarafından...
Tek bir partinin yeterli çoğunluğu sağlayamadığı seçimler sonrasında koalisyon pazarlıkları devreye girer; hiçbir ülkede partiler, “Hadi, hemen birleşelim ve koalisyonu oluşturalım” diye yaklaşmaz bu gelişmeye.
Aylar, hatta yıllar bile sürdüğü oluyor koalisyon arayışlarının... Almanya’da (2013) koalisyon hükümetine üçüncü ayda erişilebildi; Belçika’da (2014) ise 4 parti beşinci ayın sonunda koalisyonu oluşturabildi.
Türkiye’de, anayasal zorunluluk sebebiyle, pazarlıkların kısa sürede bitirilip yeni hükümetin 45 gün içerisinde güvenoyu alabilmesi gerekiyor.
Pazarlıkların uzun sürmesinin birden fazla sebebi var: Her partinin programları, öncelikleri, sorunlara bakışları ve çözüm önerileri farklı. Ayrıca, her parti, etkili bakanlıkların kendilerine ayrılmasını arzu ediyor. Hükümet programı üzerinde anlaşılabilse, koltukların dağıtılmasında niza çıkabiliyor; koltuklar sorunsuz dağıtılsa, bu defa sorunlara getirilen çözümler partileri birbirinden uzaklaştırabiliyor.
Bizden farklı olarak, demokratik Batı ülkelerinde, “Ben koalisyonda yer almam”veya “O parti varsa ben yokum” diye baştan kestirip atan pek çıkmıyor. Partiler önce konuşuyor, anlaşamayacaklarını anlayınca pazarlıktan çekiliyor.
Herhalde bizde de artık varılması gereken işte bu anlayış...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümet kurma görevini, zamanı geldiğinde, sandıktan birinci sırada çıkmış partinin liderine vereceğini, o başaramazsa ikinci gelen partinin lideriyle arayışın sürdürüleceğini söyledi.
Önemli bu. Çünkü içte ve dışta bazıları, AK Parti dışındaki partilere hükümet arayışı izni verilmeyeceği görüşünü dillendiriyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 45 günlük süreyi AK Parti’nin arayışı sırasında tükettirip seçimi tekrarlatma yoluna gideceği, son açıklamasına kadar neredeyse yerleşik bir kanaatti.
AK Parti’nin hükümet kurma görevini üstlendiğinde fazla vakit kaybetmeden ortaklığa ulaşmak için şimdiden çaba göstermesini engellemiyor bu durum.
Seçmenin kendisinden esirgediği “güvenoyu çoğunluğu” için gerekli milletvekili açığını kapatabilme yolunda hangi partiyi kendisine daha yakın görüyorsa AK Parti, onunla görüşmeleri vakit kaybetmeden başlatabilir.
Başlatmalıdır da.
Partiler, ülke hükümetsiz kalmasın diye, karşısındakinden bekledikleri fedakârlığı asgaride tutmalı, uzlaşıdan yana tavır almalıdır.
Seçmenin gösterdiği olgunluğa onları temsil eden partiler de bürünmelidir.
Geçen haftaya kadar “Türkiye nereye gidiyor?” diye soruluyordu endişeyle; seçmen buna cevabını verdi. Partiler aynı soruyu yeniden sorduracak biçimde davranmamalı.