“Devlet” ya da onun adına yetki kullananlar, isterlerse, istediklerini âbâd da eder, berbat da...
Tarih bu gerçeğin yakın tanığı.
Zaten geçmişin buna tanıklık eden örnekleri sebebiyle, “çağdaş devlet”, kendini sınırlamayı kabul etmiş bulunuyor.
Anayasa’mıza da yansıyan Türkiye’nin “hukuk devleti” olduğu vurgusu buna işaret ediyor. Türkiye Cumhuriyeti, seçimle işbaşına gelenlerin yönettiği bir devlettir, demokrasidir ve devleti yönetenler yetkilerini hukukun sınırları içerisinde kullanırlar...
“Hukuk devleti” bu demek.
Bir de “kanun devleti” kavramı var. Yetkilerin “hukuk” ile sınırlandığı devlet anlayışından farklı olarak, demokratik yolla işbaşına gelmiş olanların evrensel hukuk açısından sakıncalı uygulamalara kapı aralamak için yasa çıkarma yoluna başvurdukları sistemin adıdır “kanun devleti”...
“Hukuk devleti” ise bir devlet, hak ve özgürlükler konusunda titizlenir, yönetenlere özgürlükleri kısıtlayabilecekleri bir alan bırakmaz...
ABD, anayasasının ilk ek maddesiyle (First Amendment), Beyaz Saray’da kim oturursa otursun, Kongre’de mutlak çoğunluk hangi partinin eline geçerse geçsin, bireysel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran yasalar çıkarılamayacağı esasını kabul etmiştir.