“Fazla uzattın” denilmesini de göze alıyorum, çünkü Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz çıkartması sonrasında baş gösteren medya eksenli tartışma beni yakından ilgilendiriyor.
Yalnızca gazetecilik uğraş alanım olduğundan değil, tartışmalar özgürlükler alanını da olumsuz etkileyecek özellikler taşıdığı için de konunun aldığı biçimi tedirgin edici buluyorum.
Tartışma yalnızca bir grup gazetecinin bir başka grup -veya tek bir- gazeteciyi hedef aldığı bir zeminde cereyan etseydi bunu bir dereceye kadar anlayışla karşılardım.
Bizim medyamız -ya da eski adıyla basınımız- gazetecilerin başka gazetecilerle kalem kavgalarıyla da ünlüdür çünkü.
Kendim de -40 yılı çoktan geride bıraktım- günlük yazılarla bu mesleğin bir parçası haline dönüştüğüm ilk günden beri, pek çok başka meslektaşla kavgalara karışmış biriyim. Her defasında, kabul edilebilir sınırların ötesine taşmadan ve özellikle karşımdaki kişinin onur ve haysiyetini zedelemeye asla tenezzül etmeden kavgalarımı yürüttüm.
Pek çok kez aynı hassasiyetle karşılaşmasam bile…
Ancak bu defa patlayan kavgaya mesleğin dışından katılanlar da oldu.
CHP’nin İstanbul il başkanı Canan Kaftancıoğlu, kimi veya kimleri kast ettiğini açıklamadan, okuyunca irkildiğim şu mesajı paylaştı:
‘Kendine gazeteci diyen birileri Gezi’de olan öfkeyi yalanları üzerinden meşrulaştırıp iktidarın söylemine alet oluyorlardı. Haklı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. O gün Gezi’yi o şekilde hatırlatanları da unutmayacağız.’’
Mesajda “Birileri” denildiğine göre tek bir kişiden söz edilmiyor; hedef alınan kişilerin suçu ise “İktidarın söylemine alet olmak” olarak belirtiliyor. “Unutmayacağız” dendiğine göre, kendisinden de tekil olarak değil, bir kesimin sözcüsü sıfatıyla söz etmiş durumda.
Böyle bir ortamda tartışmaya bu söylemle yaklaşanlara benim de şu soruyu sorma hakkım doğuyor: İktidarınızda nasıl bir medya düzeni tasarlıyorsunuz?