Arkasında daha önce hiçbir siyasetçiye daha önce nasip olmamış medya gücü bulunan bir adayın, partisi rakiplerle ekranda karşı karşıya gelmeme prensip kararına sahipken ve bugüne kadar 17 yıl boyunca bu prensibi hassasiyetle uygulamışken, birdenbire “Ben varım” diye ortaya atılması ve önce en aykırı olanı, onun kabul etmemesi üzerine yine muhalifliği tescilli bir başka televizyoncuyu ‘moderatör’ olarak teklif etmesi sizlere de garip gelmiyor mu?
Bana geliyor. Geldiği için de, programın bütün altyapısı hazırlandığı halde yapılacağından kuşku duymaktaydım.
Kuşkumun bir gerekçesi de şuydu: İki partinin temsilcileri arasında varılan ve “ABD’de olduğu gibi” denilerek belirlenen ilkelerden biri, her iki adaya aynı soruların sorulacak ve aynı sürede cevap vermelerinin istenecek olması…
Bu ilke AK Parti adayının aleyhine…
İki adayı kampanyalarında izleyenler, iktidar cephesi adayının, tane tane konuşması ve çoğu kez lafını nereye bağlayacağını kestirmekte zorlanmasına karşılık, rakibinin düzgün cümleler kurabilme ve mitralyöz gibi konuşma alışkanlığına sahip olduğunu biliyorlar.
Televizyon atışmalarında bu özellikler derhal kendini belli eder.