Bugün Türkiye ve Türk basını için önemli bir gün. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası, FETÖ ile ilintilendirilip tutuklanmış ve 14 aydır cezaevinde bulunan bir grup gazeteci, ilk kez mahkeme önüne bugün çıkacak…
Çoğu yaşını başını almış bayağı kıdemli yazarlar…
Elbette gazeteci olmak, yazar bilinmek, yaşını başını almak
yapılmış bir yanlışlık varsa onların gözardı edilmesini
gerektirmiyor.
‘Darbe’ girişimine fiilen katılmış, ya da darbecileri heveslendirmiş, onları sevk ve idare etmiş kişiler varsa, ‘gazeteci’ veya ‘yazar’ sıfatını taşısalar da, bunun hesabını vermeliler.
Ancak iddianameye bakılırsa, darbe girişimi ile ilintilendirilen gazeteci ve yazarların sayılan ‘suçları’ arasında bu tür bir ilişki bulunmuyor. Daha doğrusu, ortada çok eski tarihlerde kaleme alınmış o günün konularıyla ilgili bazı değiniler ile yakın zamanlarda yazılmış hükümet ve parti eleştirileri ‘kanıt’ olarak yeterli sayılıyor.
Yeterli olabilir mi?
Görüşler yanlış olabilir, ama suç olmaz
Günümüzde ‘özgürlük alanı’ geçmişten bir hayli geniş
kabul ediliyor. İnsanlar çoktandır görüşleri yüzünden
suçlanmıyorlar.
O görüşler ne kadar aşırı olsalar ve ne kadar sert eleştiri içerseler bile…
Gazeteciler ise ‘halkın haber alma özgürlüğü’ diye tanımlanan bir görev yaptıkları için daha da geniş bir özgürlük alanına sahipler…
Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde böyle olduğu gibi, Türkiye’de de ‘gazeteci’ olanlara yasal açıdan onlarla aynı genişlikte bir alan tanınmış durumda.
Cezaevinde bulunmaları bu insanların, ‘darbe girişimi’ sonrasında ilân edilmiş OHAL’in sağladığı kolaylıklar yüzünden.
Tabii bir de 15 Temmuz hainliğinin yaşattığı travmanın herkes üzerinde bıraktığı olumsuz hava da cezaevlerine tıkılanlara müsamaha gösterilmesini önlüyor. Sıkıcı ve boğucu bir hava var ve bu da suçlananların aleyhine çalışıyor.