Geçen akşam bir dost grubuyla gittiğimiz restoranda tanık olduğum bir olay, günümüzde yaşananları daha iyi anlamama sebep oldu.
Restoranları dolaşan milli piyango seyyar bayileri vardır. Onlardan biri, başka masalara uğradıktan sonra, bize yanaştı. İçimizden en müsait gördüğüne yaklaşıp her zamanki güleç yüz ifadesiyle, “Milli piyango, ya çıkarsa” deyiverdi.
“İşte” dedi o dostum. “Ben de tam bu yüzden, ‘Ya çıkarsa’ diye almıyorum ya...”
Ardından bizlere dönüp şu izahatı yaptı: “Ben kendimi dünyanın şanslı insanlarından sayarım. Ağzımda gümüş kaşıkla doğmuş gibiyim. Şansın söz konusu olduğu her ortamda kazanırım. Tavla mı oynanacak, yılların oyuncuları karşısına oturduğumda herkes yenileceğimi sanır; hayır, zar yardımcı olur, masadan yenerek kalkarım. Niye piyango bileti alayım ki?”
Uzun uzadıya düşündükten sonra dostumun neden şansını bir de piyangoda denemediğini anladım: Şanslı olduğuna çok inandığı için...
Şansını piyangoyla test etmek istemiyor...
Etrafıma ve siyasette meydana gelen gelişmelere baktığımda, hepsinde, “şans”denilen tarifi hayli güç doğal olayın fazlasıyla etkili olduğunu fark ettim.
Evet, taşları doğru ve yerinde oynamanın da rolü olmakla birlikte, sonuçta“şans” oyunu tavla. Zar tutmuyorsanız, üzerinde 1’den 6’ya kadar rakamlar bulunan o iki beyaz kemiğin esirisiniz demektir. Şanslıysanız, işinize yarayacak rakamlar belirir attığınız zarda; şanssızsanız, ne kadar iyi oynarsanız oynayın, çoğu kez kaybedersiniz.