Herhalde bir ay olmuştur; devlette önemli görevler üstlenmiş, şimdilerde gelişmeleri kenarda izleyen bir siyaset adamıyla birkaç yazar görüşüyorduk. Söz nereden açıldıysa bir ara Kazakistan gündeme geldi. Ülkeyi ve devlet görevi sırasında tanıdığı Kazak siyasetçileri övdü o siyaset adamı. Bir gazeteci dost, Turgut Özal’la gidilen ziyaretlerden ortak izlenimleri aktardı. Ben de, fazla uzak olmayan bir tarihte yeni başkentte bir toplantıya katılmıştım; Almatı ile yeni başkent arasındaki farkı yeniyi kollayarak anlattım.
Yeni başkentlerine önce ‘Astana’ ismi uygun görülmüştü; tarihin bir döneminde İstanbul için kullanılan ‘Asitane’ isminin Kazakçası olmalı. [Asitane ve Astana ‘başkent’ anlamına geliyor.] Yeni başkan Kasım Cömert Kemeloğlu Tokayev koltuğunu kendisine devreden Nazarbayev’in ilk ismi olan ‘Nursultan’ ile değiştirdi yeni başkent Astana’nın ismini…
Dört kişi oturmuş Kazakistan’ı övülesi yönleriyle konuşurken meğer orası içten içe kaynamaktaymış. O kadar konuştuk, birimizden bile bugünleri öngören bir görüş çıkmadı.
Astana’da bana rehberlik yapan Ankara büyükelçiliğindeki görevinden merkeze yeni dönmüş olan genç Kazak diplomatın anlattıklarının etkisinde fazla kalmış olmalıyım; insanların sokaklara taşmasını, göğüslerini kurşunlara siper etmelerini, isyan görüntülerini de, yeni başkanın barışçı gösteriler yapan halkın üzerine ateş açılması emri yüzünden ilk elde 14 kişinin hayatını kaybetmesini de çok yadırgadım.
Hükümetin doğalgaz, petrol ve pek çok kıymetli maden zengini ülkede LPG gazına zam yaptığı için başladığı söyleniyor hareketlenmenin. Ellerde taşınan pankartlar da bu söylentiyi doğruluyor.
Ne kadar basit bir sebep değil mi?